Nil Nehrinde yüzen küçük bir Fransız vapurunun güvertesinden Kahire'yi görüşümün üzerinden dokuz yıl geçti. Kahire'nin ara sokakları, evleri, camileri ne kadar da İstanbul'a benziyordu. Osmanlı'nın asırlık izleri duruyordu, biraz silik ve solgun olsa da. Kent tıpkı bir felaketi haber alan kalabalıklar gibi bir yerden bir yere durmaksızın koşuşturuyordu. Telaş, Kahire'nin âdeta ekmeğiydi. Belki de umuduydu. * Ve Midak Sokağı... Uzun yıllar Kahire'nin en güzel, en kalabalık ve en gözde sokağı olan Midak'taki harabeleri gezdikçe, Fatih, Eyüp, Eminönü, Beyazıt ve Laleli'deki sokak aralarında geziyormuş gibi hissettim kendimi. İhtiyarlığa direniyor gibiydi sokaklar... Eskileri yıkılıp yerine yenileri dikiliyordu. Bizde olduğu gibi. * İstanbul'a ne kadar çok benziyordu. Benzerliğe şahit oldukça, akşam otelin penceresinden boğazı seyredercesine Nil Nehrinin kenarındaki evlerin ışıklarına baktım saatlerce... Kahire'deki El Halili Çarşısı'ndaki kahvehanesinde, ak düşen saçlarının serin bir rüzgârda uçuşmasına aldırmayan 85 yaşındaki Nobel ödüllü Necip Mahfuz'u gördüğümde, Midak Sokağı romanındaki Hamide adlı kızın sevgilisi mi olduğunu soracaktım, ama soramadım... İstanbul, nice Hamide'leri kaybetti. Nice tercihler İbrahim Faraj gibi kadın pazarlayan adamlardan yana yapıldı. * Midak Sokağının kaderi ne kadar da bizim sokakların hikâyesine benziyordu. Kahire'yi anlatırken Mahfuz, aslında birçok şehrin hikâyesini kaleme aldığının farkında mıydı? Osmanlı'dan sonra İngilizlerin gelişiyle yaşamların, değerlerin nasıl alt-üst edildiği Kahire anlatılıyor romanda. Sınıf atlamak isteyen ve lükse düşkün olan kalabalığın hikâyesini gözler önüne seren Necip Mahfuz, yoksulluk ile lüks hayat arasında bocalayan insanların hüsranlarını dile getiriyor. * Bir ülkenin yıkılışının önce ara sokaklardaki değişim virüsünden başladığını anlatıyor, Necip Mahfuz... İki metrelik çukura düşene kadar düşkünlük rüzgârlarında daha nice şehirler kaybedilecek. Kahire gibi... İstanbul gibi... Kimliksiz şehirlerin çoğaldığı metropol kentlerle öğünmeye devam edelim. Taa ki bir gün bizi yutana dek.