Geçen hafta Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un iletişim toplantısının ikincisine katılmak için Ankara'daydık... Org. Başbuğ'un sözleri haber kanallarında canlı yayınlandı. Birileri 'dünyanın neresinde görülmüş genelkurmay başkanının konuşmasını 2.5 saat yayınlamak?' diye zırvalarken, 'dünyanın neresinde görülmüş cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanların ve muhalefet liderlerinin her törendeki konuşmasını saatlerce yayınlamak?' sorusunu sormayı akıl edemiyor... Putları kırmak için yola çıkan ama kafasındaki putların birini kırınca diğer putuna tapan, kendi putunun taraftarı ve fanatiği olan, 'küfür' ettikçe itibarının arttığını zannederek deliren kalemler ise, iletişim toplantısına katılan genel yayın yönetmenlerini eleştiriyordu... Ve; 'biz öyle yerlere çağrılsak da gitmeyiz' diyordu... Oysa Pentagon çağırsaydı dörtnala gideceklerini söylemeyi unutuyorlardı... ABD Başkanı Barak Obama'nın, İsrail Cumhurbaşkanı Simon Perez'in TBMM'deki konuşmasının saatlerce canlı yayınlanması mesele olmuyorsa, Org. Başbuğ'un konuşması canlı yayınlanınca mesele oluyorsa, burada art niyetten, nefretten ve kin kusmaktan başka bir şey yoktur... Bekaa Vadisi'nde terörist başının davetine gidip yemeğini yiyen, gülerek sohbet eden kalemler daha unutulmadı! * Bizlerin gittiği yer neresi? Bu ülkenin sınırlarını, bayrağını ve şerefini korumakla görevlendirilen ve Peygamber Ocağı diye bildiğimiz Mehmetçiklerin sevk ve idaresinin yapıldığı ve Başbakanlığa bağlı resmi bir kurum olan Genelkurmay Başkanlığı... Ayıp bunun neresinde? Kendi değerlerine yabancı düşenlerin sayısının her geçen gün arttığı medyada karşı yakaların tarafı olduklarını da her fırsatta tekrarlayarak deliren kalemler bir kuduz köpeğe üzüldükleri kadar bu ülkenin dağlarında kalleşçe kurulan pusularda şehit edilen Mehmetçiklere üzülmedi ve ağlamadılar... Yirmi beş yıldan beri şehit cenazelerinin başlarında 'eşkıyanın başı görüldüğü yerde ezilecektir' diye yıllarca nutuk çeken siyasilere, 'eşkıyanın başı İmralı'da besleniyor!' gerçeğinden yola çıkarak hesap soracaklarına, eşkıya başının avukatlığına soyunduklarını da unuttular... * Bu ülkede her zaman; birileri samimiyetini anlatmanın, birileri de samimiyetsizliğini göstermenin telaşında... Birileri de bir yerlere yaranmanın derdinde... Değerlere küfür ettikçe itibarı artan kişiliksizlerle, değerleri savundukça itibarlarına küfür edilenlerin savaşı bu ülkede daha bitmedi... Bitmeyecek de... Bu ülkede; kimin neye inandığıyla ilgili değil, neyin doğru olduğuyla daha çok ilgili olanlar anlaşılıyor ki 'Yüce dağ başında yanar bir ışık/ Düşmüşüm derdine olmuşam âşık!' türküsünü daha çok söyleyeceğe benziyor...