Biz içeride kavga ettikçe, dışarıdan birileri gelip ayıracak mı? Barıştıracak mı? Yoksa paylaştıracak mı? Kutuplaşmaların beraberinde getirdiği kin ve nefret yüzünden bu topraklar üzerinde altıyüz yıllık bir imparatorluğun batırıldığını bilmeyen yok. Sönmüş bir ocağın altında ne kadar çok 'kutuplaştırılan odun' varsa, kazandaki su da o kadar çabuk kaynar... Birileri artık çıkıp, biz odun değiliz, demeli. Ateşi küllenmiş ocağın altına kimlerin odun taşıdığını, ateşlediğini, alevlendirdiğini ve kimlerin üflediğini bulmak gerek! Fokur fokur kaynayan sıcak sudan kimlerin istifade ettiğini de... * Geçmişten miras kalmış gibi kazan kaldırma geleneğini ısrarla sürdüren, günümüze taşımak isteyenler, isyanların bekçiliğinden öteye gidemeyeceklerini bilemiyor... Cemil Meriç diyor ki; "Sol-sağ... Çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit. Toplum yapımızla herhangi bir ilgisi olmayan iki yabancı... Hıristiyan Avrupa'nın bu habis kelimelerinden bize ne? Bu maskeli haydutları hafızalarımızdan kovmak ve kendi gerçeğimizi kendi kelimelerimizle anlayıp anlatmak, her namuslu yazarın vicdan borcu." Birbiriyle bu topraklar üzerinde anlaşamayan ve dost olamayanlar, ne hikmetse küresel bir adamla karşılaşır karşılaşmaz iki dakikada dost oluveriyor. Bu gökyüzü altında birbirlerini görmeye tahammül edemeyenler, başkalarına ait gökyüzünün altında başkaları ile bir araya gelip dünyayı kurtarıyor... Bu çelişkilerden kurtulmak gerek! * Bin yıldan beri üzerinde yaşanılan topraklarda bir arada yaşama sanatından mahrum kalanlar, bin yıl boyunca aldıkları nefesin hatırına da olsa, bu ülke insanını kavga ettirmekten vazgeçmeli... Başları sıkıştığında 'el kapı' larının gizli ellerinden medet umarak bir ülkenin kurtarılamayacağını Afganistan ve Irak'a bakarak görmek yeterli... El kapılarının kralları da bizim içine düştüğümüz şiddetli geçimsizliklerimize bakarak, bize ait bir şarkıyı söyleyerek bizi kandırmaya devam ediyorlar; "Güneş burada da var taa ki batana kadar..."