Bir Pazar günüydü. Denizin limanlarında kanadı kırık martıların çığlık atarcasına söylediği şarkılara, bezirganların bağırtıları karışıyordu. Adam, gözlerinin ardında biriktirdiği hayallerinin bezirganların bağırtıları arasında, kelebek misali kanat çırparak uzaklaşıp gittiğini görüyordu... Pazar yerini, adeta yangın yerine döndüren bezirganların, asırlık hayatlara dair ne varsa ellerinde, ucuz tezgahlarda üç kuruşa satmanın hesabı içinde olduklarına şahit oluyordu. Bir yanda, kalıplaşan pazarlama taktiğine ait kelimeleri saf yüreklerin sırtına yüklemeye çalışan bezirganların çığlıkları... Diğer yanda ise başkalarına ait sevdalara sahip olmak isteyenlerin telaşı... Adam, martılar gibi uzaklara kaçıp gitmeden sığındığı limanda bir hayatı bitirmek istiyordu... * Bir Pazar günüydü. Hayalleri, denizin sokak çocukları olan ve gökyüzünde başıboş dolaşan martıların kırık kanatlarında gizleniyordu. Yaşanan ve unutulan tüm günlerin muhasebesi adamın aklından kara tren gibi katar katar geçiyordu. Kanadı kırık martılar, sokaklara atılan ve alıp başını uzaklara giden aşkların belki de tek şahidi oluyordu... Kafkas gecesinin tenha köşesinde haince uzanan ele sımsıkı sarılan elin ihanetine, beyaz kanatlı martılar, isyan edercesine, bağırıyor ve bir ihaneti kente duyuruyordu... " Martıların bir özelliği de hep aynı yükseklikte uçmalarıdır. Hiçbir zaman daha yukarıya çıkma arzuları yoktur..." diyerek martıları tarif edenlerin sözlerini hatırlayan adam; martıları bu yüzden çok sevmiştim, sözlerini hatırlıyordu... * Martılar, kartallar gibi yükseklerden ya uçamıyorlardı, ya da uçmayı bilmiyorlardı, diye düşünen adam, yine de bazılarının ısrarla, martılar için; "Denizin kargaları" sözlerine isyan ediyordu. Adam; "En yüksekten uçmasını bilen martı için, en uzağı gören martıdır" diyenlere her defasında aldanıyordu... * Bir Pazar günüydü. Kimine göre; martılar aç kalmama uğruna sığındıkları limandan ayrılamayacak kadar korkak, saatlerce bir vapurun peşinden bir simit parçasının denize atılışına dek uçan, insanların merhametine sığınan ve çığlık çığlığa bağıran çirkin bir kuştu. Kimine göre de; açık denizlere çıkamayacak kadar ürkek olan martılar kentin vazgeçilmez bir dekoruydu. Kim ne derse desindi; şehir; kanadı kırık martılarındı, gelip geçen insanlardı... Bir Pazar günüydü. Ve her şeyini kaybeden bezirgan gibi, adam çığlık çığlığa, eve dönüş yolunda, ağlıyordu... Korktuğundan bir limana sığınan, saatlerce bir vapurun peşinde kanat çırpan martıların söylediği şarkılara elveda diyerek, başı eğik, yüreği buruk, eve dönüyordu. Her akşam eve dönen diğer babalar gibi... Şairin; "Çok yorgunum beni bekleme kaptan" mısrasında sonsuzluğa kürek çekerek yorgun düşen, sonunda karaya çıkan bir denizci gibiydi... Kimbilir belki de; martıların bir kanadı korkak olduğu için kırıktı... Bu yüzden uzaklara uçamıyordu... İnsanlar da belki bu yüzden martılara kırgındı... Bir Pazar günüydü. Eve dönüş yolundaydı...