Evvel zaman içinde pirelerin berber develerin tellal olduğu günden bugüne insan dünyayı gemiye kendini ise meçhule giden bir garip yolcuya benzetti. Faniliği anlatıldı. Ölülerin yaşayan insanoğluna haykırışları söylendi; Dünya bir gemi Yoktur yelkeni Eğer unutursan Bak hatırla beni... Evvel zaman içinden beri bu gemide kavga da, savaş da, kin de, ihanet de, riya da, yalan da bitmedi. Ama fırtına çıkmadan kimin ne olduğu bilinemedi. Bu gemide fareler ve insanlar vardı. Gemi ağır ağır yol almaktaydı mavi sularda. Gün oldu ölü denizlerde fareler kahraman oldu. Gün geldi farelere isyan eden kahramanlar fare ilan edildi. Ve gün oldu fırtına çıktı, fareler terk etti gemiyi. Nedeni farelere göre basitti; gemi batmaktaydı. Ve denizde boğulmaktan korkup kaçan fareler denize atladılar. Lakin kaptan denizlere baş eğmemişti, Allah'ın izniyle. Fırtına bitti. Farelerin kim, insanların kim oldukları artık belli idi. Yeniden insanlarla birlikte yelkenler açıldı bilinen denizlere doğru. *** Lakin kavga bitmedi. Bir garip yolcu olduğunu sürekli gemide herkes birbirine fısıldadı ama içten içe herkesin hayallerini de bir gemi ve bir kaptanlık süslemekteydi. Bir kısmı karayı bir kısmı fırtınayı dört gözle bekledi. Bir kısmı sabretti. Kaptan ise köşkünden herkesi gözlemekteydi. Hazinelerin karada kendilerini beklediğine inananlar bilmedi ki, karada bir şey yoktu herkesin sırtındaki yükü ve gemideki görevi hazinesi idi. Kaptan, bir garip yolculara, "cehennemde ateş yoktur her insan ateşini bu dünyadan götürür" dediyse de kimse dinlemedi. Lakin, yalanın dostu gerçeğin ise düşmanı hep çoktu. Gemi yol aldıkça gizli korsanlar lafladı. Bir garip yolcu kılığındaki korsanlar lafla peynir gemilerini bugüne dek yüzdürdü. Anlattıkları masallara gün geldi kargalar bile güldü. Bir gerçeği artık lafla söylemek yetmiyordu inanmadıktan ve inandıramadıktan sonra. Ve en önemlisi yaşamadıktan sonra. Her yolcu gizliden gizliye kendini geminin sahibi ve kaptanı zannetmekteydi. Oysa geminin sahibi de, kaptanı da ve rotası da belli idi. *** Kısacası; anlatmakla ve yazmakla bitmez bu garipliklerin tarihi. Gemilerini er gibi koruyamayanlar farelerdir, derler. Ya insanlar ? İşte bu sorunun cevabını W.Brudzinski vermiş, -Bir tehlike anında gemiden uzaklaşan fareler, geminin batmamasını bir türlü affedemezler. Denize kendini atan farelerin tek derdi artık gemiye dönebilmekti. Er gibi koruyamadıkları gemiler için değil gemiye geri dönemedikleri için ağlamaktalar şimdi. -Bir fırtınada kaptan yük boşaltmak zorunda. Biz kendimizi feda edip denize attık ki kurtulsun gemi, masalını söyleyip durmaktalar fareler. Lakin sürünen fareler de artık belli! Ve yürüyen insanlar da. Ne diyelim; Duranlar görürmüş elbet bir gün yürüyenleri...