Uryupin kasabasını istila eden farelerin sayısındaki azalmayı fark eden halk, her yerde bir fare ölüsü aramış ama bir tekini dahi görememiş... Kilere, duvar aralıklarına ve tavan arasına kadar gizlenen fareleri bulup çıkartıp yiyen maymunlar onuncu gün ahırlardaki hayvan yemlerinin içindeki fareleri bile bulup yemeye başlamış. Onuncu gündür... Kasaba halkı, tüccara en azından parasının yarısını ödemeyi istemiş... Tüccar ise parayı almayı şiddetle ret etmiş... Nedenini soran kasaba halkına ise, 'işimiz bitmedi daha!' demiş ve gerekçesini de şöyle izah etmiş; 'Dostlarım henüz geri dönmediler ve yiyebilecekleri şeyler tükeninceye kadar asla dönmeyecekler!' Kasaba halkı artık hemen hiçbir yerde fare görmemeye başlamış ama yine de çalılıkların, ağaçların tepelerinde çığlık sesleri duymaya devam etmiş. * Artık on dördüncü gündür... Kuşluk vaktidir... Tüccar, tüm maymunların kafeslerine geri döndüğünü görünce brandayı örtmüş... Uryupin halkı ise büyük minnet ve iltifatla tüccara parayı ödemiş... Tüccar ise büyük bir keyifle kasabayı terk etmiş... Halk tüccarın ardından methiyeler dizmiş... Bazıları ise tüccarı kutsallaştıracak kadar ileri gitmiş... Uryupin'de artık günler keyif içerisinde geçmeye başlamış. Ne maymunların keyifle attığı çığlıklar ne de farelerin ölüm çığlıkları duyulmamaya başlanmış... Farelerden kurtulmanın keyfini yaşayan Uryupin kasabasında günler geçtikce halk, büyük bir sessizlik ile baş başa kaldıklarını fark etmeye başlamış... Öyle bir sessizliğe bürünmüş ki kasaba, tüccarın gelmesinden önceki sessizliğinden daha sessizleşmiş... Sessizliğin gerçek sırrını keşfeden ise on iki yaşındaki bir çocuk avazı çıktığı kadar bağırmış; -Kuşlaaaaar yok! Halk, bir tek kuşun cıvıltısının dahi bir ağacın dalı arasında duyulmadığını fark etmiş... Çünkü maymunlar fareleri yedikten sonra ağaçlarda ve çalılıklar arasında ne kadar kuş varsa hepsini yemiştir. O günden sonra kuşlar bir daha asla Uryupin kasabasına geri dönmemiş ve yenileri gelmez olmuş... Kuşsuz kasaba halkı büyük bir sessizlik içinde hayatı yaşamaya çalışırken, farelerden kurtulayım derken daha büyük bir sessizlik kâbusu ile karşı karşıya kaldıklarını fark etmişler... * Diyoruz ki, bazen öyle kırılma anları gelir ki, bir beladan kurtulmaya çalışırken aslında daha kıymetli olan şeylerin de kaybedilme ihtimali vardır... Hiçbir olayın bugününe bakıp da bir kanaate varmayalım... Yarınları bekleyelim... Çünkü hiçbir şey göründüğü gibi değil... Ne kimseyi yüceltelim, ne kimseyi aşağılayalım... Zaman, her şeyin gün yüzüne çıkmasını er geç sağlar... Nice kahramanların hain, nice hainlerin kahraman olduğunu da bizlere zaman öğretsin... Kahramanlara güvenelim ama kurtarıcı gözüyle görmeyelim... Çünkü kahraman diye bildiklerimizin ardından yıllar sonra gizli bir gerçeğiyle karşılaşabiliriz, o zamanda 'kuşsuz kasaba' gibi sessizlik kâbusuyla baş başa kalabiliriz...