Fildişi kuledeki aydın

A -
A +

1999 yılında Orhan Pamuk ile Baş Başa'da 'Benim Adım Kırmızı' adlı romanı üzerine konuşurken 'Bu kitabı yazmak için kendi kendimi terbiye ettim, diyorsunuz. Nasıl bir terbiye?' sorunca; "Ben pozitivist, batı etkisiyle yetişmiş bir ailede İstanbul'un Nişantaşı semtinde büyütülmüş, Amerikan okulunda okumuş biriyim. Benim 20 yaşına kadar olan yetişme koşullarım içerisinde İslam sanatının, tasavvufun yeri yoktur. Bunları Kara Kitap'ı yazmadan önce kendim öğrendim." Batı etkisiyle yetişmiş bir yazardan bugün bu sözleri duyduğunda şaşıran-bağıran Türkiye sürekli Orhan Pamuk'a laf yetiştireceklerine acaba kendimize neden şu soru soramıyoruz; -Batı etkisiyle yetiştirdiğimiz okullar başka ülkede değil, bu ülkede...O halde suç kimin? Kime kızıyoruz? Yetiştirenlerin hiç mi kabahati yok? Yani ektiklerimizi bugün biçiyoruz...Suç kimin? Yetiştirenler nerede? *** Orhan Pamuk'un sözlerini derinlemesine düşündüğünüzde neden marazi düşüncelere saplanıp kaldığını anlamak pek de zor olmasa gerek. Sadece Pamuk değil ki? Pamuk gibi marazi düşünen ve yazan binlerce kalemşor var... Günümüz aydını, yazarı ve çizeri bu marazi hastalığa Tanzimattan beri yakalanmış, yeni değil ki! 'Batıya yaranma' ile 'Batılı gibi düşünme', 'Batılı gibi yaşama' sürekli birbirine karıştırılmış. Bu yüzden de sürekli kendini aşağılamaktan da keyif alan bir aydın, yazar, gazeteci ve çizer takımı ile karşı karşıya kalınmakta. *** Güneydoğu'daki 'bölücülük' faaliyetlerine çanak tutanların mazisine tek tek baktığınızda, ne hikmetse 12 Eylül öncesinde Taksim Meydanında Lenin, Stalin, Mao ve Kübalı Che Guevera'nın posterlerini taşıyanlar olduğunu da görürsünüz. 12 Eylül ihtilalinin ardından ne hikmetse, özellikle cezaevlerine girmeyenler üç yüz altmış derece dönüş yaparak kendilerini kamuoyuna 'Cumhuriyetçi' ve 'Atatürkçü' ilan ettiler. Cezaevindekiler ise koğuşlarında orak-çekiç figürlü Rus bayrağını dalgalandırmaktaydılar. Cezaevinden çıktıktan sonra bir müddet eski alışkanlıklarına devam ettiler, taa ki Glasnost ile Rusya'nın demir perdesi kalkıncaya kadar. Moskova'nın Kremlin meydanındaki Lenin, Stalin heykelleri de yıkılınca, bu defa kendilerine başka kahramanlar arayışına düştüler... *** Birileri sormadı bu fildişi kulede yaşayan aydınlara. Taksim Meydanında orak-çekiç bayrakları ile dolaşan siz miydiniz yoksa biz mi? -Sizin için fildişi kulede yaşadığınız söyleniyor ne diyorsunuz? diye Orhan Pamuk'a sorduğumda; -Fildişi kuleye kapanmaya devam edeceğim. Fildişi kulemden çok memnunum. Aydın olmanın birtakım simgesel değerleri var. Onlar alıntı yaparlar, gösteriş yaparlar, biraz züppece takılırlar. Bunu aydın olmak için yapmak lazım... Galiba birilerinin bu ülkede, fildişi kulelerde yaşayan aydın tarifini yeniden yapması lazım. O zaman Orhan Pamuk ve diğerleri daha iyi anlaşılacaktır... Orhan Pamuk bu yüzden alıntılar yapıyor, biraz züppece takılıyor ve gösteriş yapıyor... Tüm bunların sonucunda Nobel ödülü mü alır yoksa 'Noel Baba'nın dağıttıklarını mı? Belli değil. Bunu da zaman bize gösterecek... Lakin bizim asırlık huyumuzdur, yirmi sene sonra Orhan Pamuk'un heykeli dikilirse de ve Nobel ödülü aldığında, 'Türkiye seninle gurur duyuyor' tezahüratlarıyla karşılandığında da fazla şaşırmayalım ve hayal kırıklığına uğramayalım... Biz bu filmi başka oyuncuların oynadığı versiyonunu seyretmiştik çünkü...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.