Rahmetli ağabey Tarık Buğra'nın eserinin adıdır; gençliğim eyvah... Kapalı kapılar ardında geçen bir ömrün muhasebesi kabirlerde görülecek. 'Her canlı ölümü tadacaktır' yüce söze inancımız doğrultusunda... Lakin kalleşce sıkılan kurşunların getirdiği ölümlere değil. Öyle bir devirde yaşıyoruz ki; zorbaca, haince, kalleşce hak ve hukuk aramaya çıkan kafalarına geçirdikleri poşuyla insan olmaktan çıkan canavarlar insanlardan hesap soruyor. Kurşun sıkıyor. * Dün güneydoğuda gece gündüz demeden terör operasyonlarına katılan binbaşı dostum bir mektup yazmış bana. Diyor ki mektubunda; gençliğimiz gitti... Ve ardından ilave ediyor; ama önemli olan vatanın ve yavrularımızın elden gitmemesi... Kendisine; arkamızı her döndüğümüzde vurulan olmaktan kurtulamadıkça daha çok gençliğimiz gider, diyebildim... Kalbimizin derinliklerinde o iki satır yazı; -Vatan sağolsun! Bayramlar geliyor. Arefe'den acı haber düşüyor topraklara. Dostlar diyordu ki; gençliğimiz gitti... Gidenler bu ülkenin gençliğiydi. Eyvah! * İstikbal aranmakla bulunmuyor... Bir bayrağa sahip olabilmenin yolu, dağlarda kalleşçe kurşun sıkmaktan geçmiyor. Yüz yüze yiğitçe savaşmaktan geçiyor. Ankara'nın düz ovasında siyaset yaparak istikbal arayanlar şehitlerimiz için güya ilk defa; şehit demişler! Bizim basındaki gizli kalleşlerin klasik ve aptal bir bakışıdır bu. Birileri de çıkıp demiyor; ne yani dedikleri için bir de çiçek mi gönderelim.