Siyaset; sonuçta bir hedefe varış biçimidir... Şekillendirme, değiştirme ve yönetme sanatıdır... Bazen bir düşüncedir, bir söylemdir, bir dengedir, bir karardır... Bir tarzdır, bir yoldur... Bir arada yaşama sanatını gayeleştirmektir... Bazen üzerinde uzun boylu düşünülmeyen düşüncelerden ibarettir... Bazen en ince ayrıntıya kadar şekillendirmektir... Her şeye rağmen çevre faktörlerinin, ya da ters algılanmanın etkisiyle her şeyin altüst olabileceğini de düşünebilmektir... En önemlisi iyi bir siyasetçi dünyayı ve ülkesini çok iyi takip etmelidir... İçine kapanıklığı kabullendiği takdirde etrafındakilerinin fikirlerini ya da 'fantezilerini' hayata geçiren biri olmaktan öteye gidemez... Siyasi tarihimizin sayfalarına baktığımızda yıkılışların her zaman ihanetten kaynaklanmadığını da bilmeliyiz... * Duayen tarihçi Yılmaz Öztuna'nın vefatının ardından eserlerindeki o ince ayrıntılarından birkaç not aktarmakta fayda görüyoruz... 91 yıl öncedir... 27 Nisan 1909 Salı günüdür... Sultan II. Abdülhamid Han'ın Selanik'teki sürgün hayatı başlar... Enver Paşa, Talat Paşa yani İttihat ve Terakki zihniyeti ülkeyi yönetmeye başladıktan sonra yakasını felaketlerden kurtaramaz... Talat Paşa ve arkadaşları Sultan II. Abdülhamid Han'ı Selanik'te ziyaret eder ve siyasi taktiksizlikten yoksun kaldıklarını beyan ettikten sonra kendisinden yardım isterler... Sultan II. Abdülhamid Han onlara der ki; - Siyasi karar alabilmek için günlük siyaseti çok iyi takip etmek gerekir... Ben aylardan beri burada sürgün hayatı yaşıyorum ve gelişmelerden de haberdar değilim, sadece olayların sonuçlarını bilmekteyim... Bu yüzden size yardımım olamaz, bunu beni buraya gönderirken düşünmeliydiniz... Artık çok geç... * Üç yıl altı ay Selanik'te sürgün hayatı yaşayan Sultan II. Adülhamid Han daha sonra Beylerbeyi Sarayı'nda öldüğü güne kadar âdeta hapis hayatı yaşar... Yine o günlerde Enver Paşa, Sultan II. Abdülhamid Han'ı ziyaret ettikten sonra Talat Paşa'ya gider ve ağlayarak şu itirafta bulunur; - Başımıza ne geldiyse bu adama yaptıklarımızdan geldi ve daha ne gelecekse o yüzden gelecek! Biz Turan yapmak istedik, viran olduk. Bizim asıl sorumsuzluğumuz Sultan Hamid'i anlamamak ve Siyonizme alet olmaklığımızdır... Acıdır, fakat hakikat budur! Sultan II. Abdülhamid Han ise hatıralarında diyor ki; - Hakikati hiç olmazsa ben dünyadan el çektikten sonra itiraf etsinler! Ben iyi, güzel, faydalı hiçbir şeyin düşmanı olmadım, bunlara düşman olanlardan başka... Geri dönüşü olmayan siyaset altı yüz yıllık bir imparatorluğu çökertebiliyor... Bir ülkenin yarınlarını şekillendirmek isteyen siyasiler dününü de çok iyi bilmelidir...