Güneşten uzak...

A -
A +

On yıl sonra, on günlüğüne tatil yapmak için Alanya ve Kemer'e gittim... On yıldan beri sabah binaya girip, akşamın ilerleyen saatlerinde çıkıp eve gitmemden olacak ki, Antalya'da güneş beni ilk defa görünce çarptı... Tatilin dört günü alerjiye karşı iğne tedavisi ile geçince şairin 'Beni bugün ilk defa güneşe çıkardılar' şiiri aklıma geldi... Güneşe ilk defa çıkmanın hikmetini de öğrenmiş olduk... Uzak yaşamanın bedelini de... * İlk defa tatil köylerini ve turizm sektörünü yakından inceledim. Yüzlerce otel... Plajlar tıklım tıklım... İnsanlar otel sınırları dışına çıkmadan güneşin altında ve denizin kenarında vakit öldürüyor. Tarihî ve turistik yerleri gezen yok... Alışveriş yapan hiç yok... Rusya'dan ve Avrupa'nın birçok kentinden gelen binlerce insan tatil köyüne yerleşir yerleşmez başlıyor zamanı tüketmeye... Sabah kahvaltı, ardından deniz.. Öğlen yemek ve deniz... Akşam yemek...Ve gece yarılarına kadar eğlence ve dans... 'Her şey dahil' sistemi turisti otele hapsetmiş... Ye iç yat... İçki bedava... Su bedava... * Günlük 40 euroya kalan turist evinde otursa daha fazla para yiyecek... Madalyonun görünen yüzü bu... Görünmeyen diğer yüzünde ise; tonlarca domates, karpuz, kavun, peynir, su... Oteller, fabrika gibi çalışıyor... Ve hiç durmadan tüketilen içki... Kaynaklarımız kurutuluyor... Bu gidişle satacak bir şey bulamayacağız... Londra'da bir bardak suyu ziyaretçiler on misli kârlı içerken, biz ise üç liraya mal ettiğimiz dometesi üç kuruş kârla Ruslara ve Almanlara yediriyoruz. Ondan sonra da çiftçi neden zarar ediyor? Tarım neden gelişmiyor? sorularını soruyoruz... Nasıl düzelecek ki? * TÜRSAB Genel Başkanı dostum Başaran Ulusoy geçen bir gazeteye verdiği demecinde diyor ki; -Turist otelden çıkmıyor diyoruz ama turistin otelinden çıktığında karşılaştığı çelişkiyi görmüyoruz. Turist niye kaldığı tatil köyünden dışarı çıksın, nereye gitsin, nerede para harcasın? * Doğru söylemiyor mu?.. Turizm denilince otel yapmaktan başka bir yol bilmiyoruz... Bu kültürden yoksunuz... Oysa turizmin de bir medeniyeti var... Asırlık kötü alışkanlıklarımız var... Ne acı ki biz hâlâ vazgeçmedik... Bulduğumuz turistlere taklit ve kötü malları ayaküstü satarak 'kazıklamak' anlayışımızı, hâlâ 'global' ticaretin profesyonel kurallarından biri zannediyoruz... Kendi vatandaşımız kap-kaç ile karşı karşıya... Yabancı da vur-kaç ile... * Hat, tezhip, minyatür, seramik, Kütahya çinileri, gümüş, halı, deri gibi yüzlerce sektörümüz var... Bunları moda haline getirip, kupon üretimlerle dünya pazarlarına satamadığımız gibi, ayağımıza gelen müşteriyi bile kaçırıyoruz... Ha bire İstanbul'un göbeğine mega alışveriş merkezleri yapılıyor... Başaran Ulusoy da boşuna bağırmıyor; -Artık Antalya'ya otel yapmayın, yapacaksanız Urfa, Adıyaman, G.Antep'e yapın! Yoksa güneşin sırtından, denizin kenarından kazanılan paralar bir gün biter... Güneşten de uzak turizm alanlarının keşfedilmeye ihtiyacı var... İnanç, kültür ve kaplıca turizm bölgeleri gibi alternatifler sunulmalı...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.