'Kimin neye inandığı beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor ama neyin doğru olduğu aslında hepimizi ilgilendiriyor' gerçeğine insanlar inanmadıkça kandırılmaya da mahkumdur... Günümüzde 'tek doğruyu' bulabilmek Kaf Dağı'nı bulmaktan daha zor. Bulanlar ya çok şanslı, ya da gizli bir bilgi kaynağına sahip. 'Bilgi çağı' masalı ile kendilerini avutarak bir ömür tüketenler var... Yanlış-doğru ayrımı yapmadan her duyduğunu, her okuduğunu, her dinlediğini doğru kabul edenler oldukça daha çok kişinin ömrü tükenir. Birileri kendilerine bilgiyi ulaştıran, televizyon, bilgisayar, cep telefonu gibi iletişim teknolojisinin ürünlerinin değişimine sürekli ayak uydurabilmek için yarışıyor. Birileri de kaybettiği paraları görmüyor ama 'çağı yakalıyoruz ve çağa ayak uyduruyoruz' masalı ile kendilerini avutuyor... Bilgiyi satın alan konumdan kendimizi kurtaramadık... Bilgiyi satan ise hiç olamadık. Bizim gibi ülkeler 'bilgi masalı' ile günleri bitirirken, başka ülkeler ise bin tane bilginin içerisine yarım bir doğru bilgiyi gizliyor, bize de yarım bilgiyi bu cihazlarla arayıp bulmak düşüyor. * Irak savaşı başlamadan 'dünya piyasalarına' (piyasa diyorum, çünkü küresel güçler milletleri artık müşteri gibi görüyor) binlerce bilgi sürüldü. Her kafadan, her kaynaktan, her kalemden, her konuşandan, her yayıncıdan, her ülkeden, her başkandan, her gazeteciden farklı bilgiler yayıldı dünyaya... Peki hangisi doğruydu? Belli değil... Peki hangisi yalandı? O da belli değil. Binlerce bilginin içerisine yerleştirilen 'tek doğru' ya var ya da hiç yok... İran ile ilgili yüzlerce değişik bilgi kaynaklarından ama birbirinin zıddı bilgiler piyasalara pompalanıyor, doğru hangisi kimse bilmiyor. KKTC'nin geleceği ile ilgili bin kafadan bin ayrı bilgi çıkıyor. Avrupa Birliği'ne Türkiye'nin üyeliği konusunda her geçen gün yeni bilgiler ilave ediliyor. Kim neye ve kimin bilgisine inanacak? Belli değil... * Bir gün birileri Taksim Meydanı'na çıkıp da, kirli bilgiye isyan ederek 'Doğruları istiyorum' diye miting yaparsa hiç de şaşırmayacağım... Kafalar karışık... Kimi bilgi kaynaklarından öğrendiklerini açık oturumlarda, ev sohbetlerinde, kahvehane köşelerinde hararetle savunurken, sabah kalktığında tam tersini öğreniyor... Kimileri de televizyonun, cep telefonunun ve bilgisayarın yeni çıkan modellerini satın alma telaşında... Ve işin garip yanı da cihazlara kavuştukça daha iyi bilgileneceğini zannediyor. Kimi görsem birbirine, 'ben bunu duydum ama doğru mu?' sorusunu soruyor. Hangisi doğru? sorusunun cevabını ne acı ki kimse bilmiyor. Kafalar bilgi çöplüğü gibi. * Çeşmenin dış görünüşüne herkes bakıyor. Suyun kaynağını ve boruları kimse merak etmiyor. Zehirli mi? Kirli mi? Aklına getirmediği gibi düşünmek dahi istemiyor. Bakalım, 'Bilgi kirliliği enflasyonu' nereye kadar çıkacak.