Hukukçuların keyfiyeti ülkedeki adalet duygusuna olan güveni zedeliyor... Sanıktan delile gitme alışkanlığı büyük facialara davetiye çıkartıyor... Bir insanın bileğine kelepçe takılabilmesi ve hakimin karşısına çıkartılabilmesi için ortada büyük bir suç ve delilin lazım olduğu belki kırk yıldan beri yazılıyor ve söyleniyor... Öyle zamanlar oluyor ki, bu keyfiyetten doğan sıkıntılar karşısında ülkede herkes rahatsız olduğunu ifade ediyor... AB ve ABD hukukundan dem vuranlar bu ülkede her geçen gün 'sanıkların idamına şahitlerin bilahare dinlenilmesine karar verildi ' anlayışı ile hukuku üstün kılmaya gayret ediyor... Kimse yargılanmasın demiyoruz... Aksine herkes yargılansın diyoruz... Kimseye dokunulmasın demiyoruz... Aksine dokunulsun diyoruz... Lakin, bir sabah kelepçe tak ve sonra iki yıl tutuklu kal ve ardından tahliye... Bu anlayıştan vazgeçilsin diyoruz... * Adalet Bakanlığı da keyfi ve yanlış uygulamalardan rahatsız ki, özel yetkili mahkemelerin hakim ve savcılarını Ankara'da toplayıp bir seminer verdi... Kültür Üniversitesi öğretim üyelerinden ünlü ceza hukukçusu Prof. Bahri Öztürk yapılan uygulamalardaki yanlışlıkları anlattı... Prof. Bahri Öztürk diyordu ki; - Delilleri topla, sonra yakala... Tutuklama en son kullanılacak yöntem. Kollukla beraber delilden sanığa gideceksin. Şüpheliye delil topladıktan sonra 'gel' diyeceksin. Bizde ne oluyor? Daha bir şey yokken yakalama, 5 ay sonra iddianame... Sabaha karşı baskınlar yapmak kanunun neresinde var? Gazeteciler de yanlarında gidiyor. Hani lekelenmeme hakkı, hani masumluk karinesi? Tek sıraya koyup götürülüyorlar... Bunlar olacak şey değil. * Prof. Bahri Öztürk devam ediyor; -Basının gözü önünde yakalanan kişi taksiye bindirilirken kafasından tutup bastırıyor, bu onur kırmaktır. CMK'ya göre kelepçe istisnadır. Yürümekte zorluk çeken kişiye neden kelepçe takılıyor? İnsan haysiyetini koruyun... Bizde üç kişi bir araya geldiği zaman örgüt olabilir. Bu konuda savcılar çok titiz olmalı. Polisin hazırladığı evrakla yetinmemeli. Örgüt olup olmadığının nitelemesini yapmamalı... Kısacası belki de bu haksızlığa uğrayanların çoğu ile aynı fikirde ve yolda değiliz... Hatta geçmişte birçoğuyla yaşadığımız kavgalarımız var... Yargısız infaza çanak tuttukları sırada onlara da zamanında diyorduk ki; -Bu itibar ve hukuk size de bir gün lazım olacak! Bizim dediğimiz özetle şudur; Ya suçları delillendirip hakim karşısına çıkartın... Ya da beş ay sonra tahliye edip bunları 'kahraman' yapmayın... Çünkü elli yıldan beri Deniz Gezmiş ve yetmiş yıldan beri Nazım Hikmet edebiyatından bıkıp usandık... Bizi başka destanlarla baş başa bırakmayın... Başbakan Yardımcısı Ali Babacan bu tutumu eleştirerek diyor ki; - İnsanların hayatı kararıyor. Ya adalet yerine gelmediği için insanların hayatı kararıyor ya da insanları tutuklayıp içeri atıyorsunuz, yıllarca kendileri hakkındaki hükmün ne olacağını bilmeden hapislerde duruyor insanlar. Hapishanelerimizde 140 bin kişi var bunların büyük bölümü tutuklular. Hükümlü değil. Daha ne olacağı belli değil karar çıkmamış haklarında. İnsanların hayatı kararıyor.