İpsiz kuyular

A -
A +

Adam, Şair Sezai Karakoç'un Monna Rosa şiirindeki 'En güzel şarkıyı bir kurşun söyler' mısraını okuduğundan beri, kimin silahından çıkacak kurşunun bir gün kendisine en güzel şarkıyı söyleyeceğini beklemeye koyuldu. *** Gün batmak üzereydi. Beyaz bulutlar kızıla boyanmış gibiydi. İlk kurşunun sesini duyunca ardına dönüp baktığında en sevdiği dostunu gördü. Önce sevindi ama dostunun elindeki silahı görünce şaşırdı bu şaşkınlığı da fazla sürmedi, sırtındaki büyük sancıyı hissedince... Canı yanıyordu. *** Adam son kez baktı dostunun yüzüne. Ve elindeki gümüş işlemeli tabancaya. Elindeki silahı dostuna kendisinin hediye ettiğini hatırladı ve üzerindeki elbiseyi iki ay önce terzide birlikte diktirdiklerini de... Ayakkabısını birlikte beğenip almışlardı. Sırtında bir dağ gibi acısını hissettiği kurşunun adresinin neden kendisi olduğunu anlamaya çalışıyordu yaralı haliyle. 'Kurşunun adres sormadığı' bir gün yaşanmaktaydı. Aklında canı değil 'Neden?' sorusu vardı. Tek merak ettiği buydu. Dudaklarından tek bir kelime çıkabildi; -Neden? Dost yüzlü adam da tek cümleyle cevap verdi; İhanetlerin bin nedeni vardır! *** Yaralı haliyle kelime oyunlarıyla uğraşacak durumu yoktu. Bir daha sordu; -Neden? Gülümseyen dost yüzlü adam; "Senden hep istedim. İstedikçe kendimi dilenci gibi hissettim. Aşağılandığımı ve alaya alındığımı sandım. Sen ise hep verdin...Verdikçe keyiflendin... Senden sürekli almak ve sonra da altında kalmaktan ve ezilmekten artık yoruldum." Yediği kurşunun acısından kan ağzına gelince adam son kez dost yüzlü dostuna baktı; "Bizim dünya gibi bir derdimiz ve kederimiz hiç olmadı. Derdimiz, ait olduğumuz yere layık olabilme korkusu oldu. Her hesabın görüleceği bir yer vardır... Ben oraya yine senden önce gidiyorum." Dost yüzlü adam kızarak; "Bir dağ gibi çöktün üzerime. Bu yüzden seni kaldırmak zorundaydım..." diyebildi. *** Adam başka bir dostunun sözünü hatırladı nedense... 'Dilencinin avuçlarına bıraktığın her lira karşılığında ya bir kurşun ya da bir küfür hak edersin, ama sessizcedir...' demişti. Yine, 'Neden?' diye sorduğunda dostu 'Bir lira daha fazla vermediğin için!' diyerek cevaplamıştı. Adam kısa bir sessizliğin ardından; "Ben, Yaradan'ın ipine sarıldım ama sen ipsiz kuyularda kaldın!" diyerek dünyaya veda etti. *** Dost yüzlü adam Anadolu'da bir cezaevinin küf kokan hücresinde yıllarca; "Beni ipsiz kuyularda bırakıp da gittin" şarkısını söyleyip durdu taa ki iki metrelik kendi kuyusuna gömülene dek... *** İnsanoğlunun kafasında biriktirdiği yanlış soruların çokluğu haset kapısını aralarken sonuç ihanete kadar gitmekteydi. Haset, insanın içinde sönmeyen bir ateşti... Ya içindekilerini ya da dışındakilerini yakardı. Mesele 'İpsiz kuyulara' düşmemekti. Bunun için de herkesin önce kendi içindeki ateşi söndürebilmesi gerekliydi...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.