* Dresden İstanbul'u yine bir sabah, sağanak yağmasa da yağmur çiselerken terk ediyorum. Almanya'nın önce Münih, ardından tarihî kenti olan Dresden'e geldiğimde, beni ilk karşılayanın "sükunet" olduğunu anlayınca aklıma bir fıkra geldi. Yavru deve annesine sorar: -Bizim ayaklarımız neden böyle? Der ki: -Çölde kuma batmamak için! Yavrusu bu defa: -Peki kirpiklerimiz neden uzun? Der ki: -Çölde fırtınaya yakalandığımızda, gözümüze kum girmesin diye... Yavru deve sinirlenerek: -Peki hörgücümüz ne işe yarar? Der ki: -Çölde susuzluğa dayanabilmek için... Yavru deve dayanamaz: -O halde neden biz hayvanat bahçesindeyiz? * Gürültüyü kendisine en güzel "istikrar" türküsü yapan kalabalığa boğulan kentlilerin düştüğü durumun, hayvanat bahçesindeki yavru devenin düştüğü durumdan farkı yoktur. Herkesin kalabalık şehirleri terk edip, bir gün sükunet kasabalarına gitmeyi hayal ettiğini belki bin defa duydum, ama yine de kimsenin yerinden kımıldamadığına da şahit oldum. Kimse bu hayalini gerçekleştiremedi. Köyden kente dönüş, bizler için galiba hep hayal kalacak. Kendimizi kandırmaya devam edeceğiz. * Dresden'de Milli Takım eski Teknik Direktörü Şenol Güneş, CHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen ile birlikte "sükunet" şehrini gezerken, hep bunları konuştuk. İstanbul'dan bu yana Mehmet Sevigen'in iki telefonunun hiç susmadığına şahit oldum. Muhtarından öğrencisine, çiftçisinden belediye başkanına kadar kimin ne derdi varsa arıyor. Dayanamayıp sordum: -Milletvekili maaşını galiba telefon faturalarına yatırıyorsun. Gülerek: -Nereden bildin? dedi. * İşte anlatmak istediğim bu. Avrupa'nın hiçbir kentinde, bizdeki kadar kimse hareket halinde, yani "seyyar" değil... Vekillerin telefonları bu kadar çalmıyor. Hayatlarının her alanına sükuneti yerleştirmeyi başaran Avrupalıları gördükçe, insanın kendine, "daha çok yol var önümüzde gitmemiz gereken" diyesi geliyor. * Dünya kupasının ardından Şenol Hoca Berlin'den gelmişti. Dertleşmenin finalini de o yaptı. -Bizde dürüstlüğün ağır bir bedeli vardır... Sükunetin faturası hep ağır olmuştur... Dürüstlük, lüks bir yaşam gibi bizim ülkemizde çok pahalıdır. Doğru söylüyordu... Bizde dürüst olmayanların sadece oyuncakları pahalı, evleri, arabaları pahalı... Lakin sahtekârca yaşamak o kadar pahalı değil... Buralarda ise sahtekârca yaşamanın bedeli çok ağır. * Göçebeliğimiz devam ediyor. Daima "hareket" halindeyiz. Sükunetsizlik hayatımızın her alanına sirayet etmiş. Sükunet, siyasete lazım... Ekonomiye, spora, iş dünyasına lazım. Yoksa daha çok söyleriz "istikrar" türküsünü... Yoksa daha çok sorarız yavru devenin sorusunu... Biz, "sükunet" şehirlerinde sakin hayatların keyfini ne zaman süreceğiz? Sükunete kavuşmak için hayatın her alanına "istikrar" lazım. Yap-boz tahtasına çevirerek bu türkü söylenmez. Söylense de bizdeki gibi pek dinlenilmez.