Sanatçılar, gazeteciler, televizyoncular ve siyasetçiler her ne kadar avazı çıktığı kadar, 'biz halk için çalışıyoruz' diyerek bağırsalar da, sabahtan akşama kadar tek dertlerinin 'kendilerini biraz daha yukarıda bir yerlere taşıyabilme' gayretinde olduğu gerçeğini saklayamıyorlar... Kör bir kuyuda olduklarının gerçeğini kendilerine dahi itiraf edemiyorlar... Kendileriyle yüzleşmekten ve muhasebeleşmekten kaçınıyorlar... Her koşuşturmalarının ardında, biraz daha fazla kendine yatırım yapma çabası vardır... * Buz üstüne yazı yazmayı çok seven cırcır böcekleri gibi gelip geçince güvendikleri ve tutunabildikleri her şey, yani şöhret işte o zaman bir ömrü nereye harcadıklarını anlıyorlar ama artık iş işten geçmiş oluyor... Unutulmaya tahammülleri yok... Sürekli hatırlanabilmek için mücadele ediyorlar... Her şeyi kendileri için yapanlar, aslında hiçbir şey yapamadıklarını anladıklarında ise bir ayakları çukurda olmuş oluyor... Ya da çeşmenin suyu kesilmiş oluyor... * Kendilerini bir yerlere taşıma sevdalısı olanların kentlerinde hiç kimse bu şöhretli ve ışıltılı hayatı bırakıp da geldiği yerde doğup büyüdüğü evin kapısını çalıp da şairin; "Anne ben geldim, ağdaki balık Bardaktaki su kadar umarsızım Dizlerin duruyor mu başımı koyacak? Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın..." dizelerini okuyacak yüreği ve cesareti yok...