Vefasızlığın ilk tarihi; para ve güç kavgalarının başladığı dönemlere rastgelir... O günden beri insanlık 'vefasızlığı' bir kumar oyunundaki 'joker' gibi işine geldiğinde kullanır... Kullandığı günden beri; sadakat de tartışılır hale gelir... Ayrılıklar hız kazanır... İhanetlere binbir gerekçe uydurulur... 'Kahramanların en güzel yeri mezarlıktır' sözünü sık söyleyen bir dostum; "Savaş zamanında kahramanlar ölürse şehit, eğer sağ kalırsa vay haline!" der ve gülerdi... Neden? diye sorduğumda ise; "Çünkü 'kahraman olmayan' her korkağın baş düşmanıdır... Ama ne acı ki korkaklar daima gerçek kahramanları 'sahte kahraman' diye taşa tutturmayı başarmıştır!..." * Ve ilave ederdi; "Kahramanlar bu yüzden yalnız ölür..." Yoksa; madalya beklemediler... Silahından başka dünyalığı ise hiç yoktur... Savaş zamanlarında köşe-bucak kaçarak kuytu deliklere sığınanlar, barış günlerinde meydanlara çıkıp kendilerini kahraman ilan ederek baş köşeye oturur... Ve yetmez gibi, kahramanları gammazlayarak gün tüketir... Kahramanların tek gücü ve silahı inancıdır... Korkakların ise şeytan en büyük yardımcısıdır... Binbir yüzleri ve oyunlarıyla labirent bir hayata sahiptirler... Hançerlenmeye mahkumdurlar... Ya da ucuz pazarların tezgâhlarında üç kuruşa satılırlar... Kahramanlar ilk ve son defa ölüm döşeğinde güler... O da; düşmanlarından kurtulup gidişindendir... * Vefasızlıktan bunalan kahramanların bazıları şeytan oyunlarına karşı daima dirayetli durmalı ve yoldan çıkmamalı... Bugün 'kahraman' diye konuşulan, yazılan, çizilen, gezinen ve bahsedilenleri kastetmiyorum... Kahramanların en güzel yeri; elbette mezarlıklardır ama milletin yüreğinde de vefa olmalı! Çünkü şairin dediği gibi:"Kahramanlar gidiyor, dönmüyor geri!" Tabii, gerçek ve sahtelerini ayırt ettikten sonra!