Sen, Ben ve Öteki'ler diye kamplara bölünenler daha sonra aralarında 'tartışma' turnuvaları düzenler. Bu turnuvalar genellikle kavga ile sonuçlanır. Tartışmayı bilmeyen ve tahammül etmeyenler aynı zamanda, fikir hürriyetinin dönmez savunucusu olduklarını da iddia eder. İkilemlerin ustası olduk... Sanatçısı, futbolcusu, siyasetçisi, aydını, avamı, kentlisi, köylüsü kısaca bin parçaya bölünenler, istikbal için kendilerine ait kamplarda bir yer bulmanın, var olabilmenin mücadelesini kavgada arayarak şizofren bir hastalığa yakalandıklarının farkında değil. * Ülkenin en ücra köşesinde konuşulan tek şey; seçimler... Düşünmeden, telaffuz edilen kelimeler fikirden çok uzak. Küfür ağızlardan bağıra bağıra dökülüyor. Bir olan doğruyu araştırmaya kimsenin niyeti yok. İşine gelen doğruyu araştırıp bulan ise çok. Kendine göre herkesin bir doğrusu var... Bazılarının çenesine vurmuş; konuşan konuşana. Bir zamanlar; Konuşan Türkiye! diye sloganlaştırılmıştı. Sloganı keşfeden Sayın Cindoruk'a bir gün sorduğumda; Biz konuşan Türkiye dedik ama biraz gevezeleşti! * Üç kişi biraraya gelince sohbete klasik bir soru ile başlanıyor; seçimler ne olacak? Konuşuldukça sesler yükseliyor ve sonunda yumruklaşmalara kadar varıyor. Kırk yıllık dostuna 'kefil' olmaktan aciz, kendine bile sahip çıkamayacak kadar korkak adamların, başkalarına, hem de hiç tanımadığı insanlara 'kefil' olabilme cesaretine de hayret doğrusu... Mertlik ile namerdlik arasında kalan kalabalıklar öfkelerine yenik düşerek, birbirlerine siyaset uğruna düşmanca tavır almasının altındaki neden ülkeyi kurtarmak değil, ait olduğu kamplarda var olabilmenin mücadelesidir. Biz vatan kurtarma trajedisini bugün komediye dönüştürmeyi başarabilen, sanatlaştırabilen bir milletiz! Var olabilmenin yolu mutlaka kavgadan geçer sözünü kurallaştırmanın ötesinde gelenekselleştirdik. Kendini kurtaramayanların vatanı kurtaracaklarına dair sözlerle umut dağıtanlara, aldananlara diyorum ki; herkes kendini kurtarmaya gayret ediyor. Gerisi; Hikaye... Laf... Hamaset...