"Yol arkadaşlığı yol bitene, yoldaşlık ise insan ölene dektir..." denilir. Kalem ve kâğıdın vazgeçilmez dostluğuna benzer, yoldaşlık... Dostluklarında silgiyi çok kullananlar vefasız diye bilinir... Düne ait ne varsa silip atmalarının nedeni altında yatan gizli beklenti ise; yarınlardır... Yol bitince her şeyin bittiğini sananlar; " Evli evine köylü köyüne" diyerek işin içinden kaçıp kurtulur... * Fırtınaya yakalanmadan gemilerini yüzdürenlerin kaptandan sayıldığı günden beri; kimin nereye kadar dost, kimin nereye kadar düşman olduğunu bilen kimse yok... Gemiyi değil kendisini kurtarmanın peşinde olanların tek hedefi; kaptandan sayılabilmek... * Yalnızlığın ateşinde kavrulan yolcular dönmeyen gemilerde seyahat ederken "Bir dost bulamadım, gün akşam oldu" mısrasındaki yalnızlığı yaşıyor... * Dostların şerrinden ve ihanetinden inzivaya çekilen Ergüder Yoldaş'a; Neden konuşmuyorsun? diye sorduğumda; " Niye konuşayım, beni konuşan insanlar bu hale getirdi!" dedi ve uzaklaştığında; " Neden konuşayım haaaaaaa!" dediği gün susup, geri dönmüş ve kendi yalnızlığıma çekildiğim günü hatırladım... * Ve O... Çok zarar ve sıkıntı çekti ama hiç kimsenin yüzüne vurmadı ve hep sabretti... Konuştuğu insanlar fesat kazanlarını kaynatmasına rağmen; O, Allah için konuşmaya devam etti... Zarar ettirenlerin akıbeti hüsranla bitti. Sıkıntı çektirenler ise sıkıntının kendisi ile tanıştı... Sabır ederek büyüdü ve büyüdü Yaradan nezdinde... O, Allah'a yaklaştıkça, diğerleri uzaklaştığının farkında bile değildi. Kaptandan sayılmak marifet değildi, Kaptan olabilmek önemliydi... O, bir Kaptandı... Yüzbin fırtınaya yakalansa bile... Kendini kaptandan sayanlar ayrıldıkları limana geri dönmeyi hayal ederken, O kutsal yolculuğa çıkan Tarık Bin Ziyad gibi dönmeyen gemilerin kaptanıydı... Tayfaların hiç biri denizcilikten anlamasa bile...