Adam, ne zaman kente ait cadde ve sokakların ıslak yüzü ile karşılaşsa, masumiyetini yüzünde taşıyan küçük bir çocuğun banyodan yıkanarak çıktığı hali düşerdi aklına. Adam, gecenin karanlığına yağan her yağmur sonrasında; kente ait gökyüzünün gri renginin maviye dönüştüğünü ve kirlenen yüzünün ise adeta yıkandığını farkederdi... Gökyüzü; masumiyetini yüzünde taşıyan bir çocuk gibiydi... "Bahar mı geliyordu?" sorusunu kendine fısıldıyor ardından da; - Ama kimseler farkında dahi değil! diyerek söyleniyordu... * Güneş doğmak üzereydi; perdeyi aralayan adamın güne erken başladığı sabahlardan biriydi... Yıllarca telaş içerisinde, hoyratça harcadığı zamandan sanki intikam alırcasına o yorgun günlerin acısını çıkartmaya kararlı gibiydi... Gün doğumuyla birlikte sararan gökyüzüne bakan adam, perdeyi kapatıp yatağına geri döndü. Yorganı başının üstüne çekerek karanlığın kucağına atan adam, ilk defa kendini derin bir uykunun kollarına bırakıyordu. Artık en iyi arkadaşlarından biri yorgan ve yastıktı. Varlığının aksine yokluğunu kimsenin farkedemeyeceği gerçeğini de bilerek... * Varlığını dert edinenlerden kaçıp kurtulmanın keyfi ile sevinen adam; masumiyetini yüzünde taşıyan bir çocuk gibiydi. Artık kimse kendisine öfkeli adam diyemeyecekti... Kendisi de öfkesine yenik düşmeyecekti. Varlığını unutamayanlar, yokluğunu merak bile etmeyeceklerdi... Dostları da dahil... Bu ne yaman çelişkiydi? Bu ne iki yüzlü bir kentti böyle? * Kentin varlıklı çocukları; kar tanesi göremeden, 'kardan adam' yapamadan, kar topu oynayamadan, bir kış mevsimini daha hüzünle uğurladı... Bazen karla karışık yağan yağmur damlalarıyla yetinen ve ıslanan kentin varlıklı çocukları beyaz umutlarını yine gelecek kışlara bıraktı... Islak günler de geride kaldı... Belki üşümediler... Belki de hiç ıslanmadılar... Ama kentin öteki yüzünde; varlıksız çocuklar nefes alıyordu... Belki de bir kış mevsimini daha uğurlamanın keyfini çatmaktaydılar... Ayaz gecelerde belki onlar hiç ısınamayacak korkusunu yaşadılar... Belki üşüdüler... Belki karın yağmasını hiç istemediler... Belki yağmasın diye dua ettiler... Bu ne yaman çelişkiydi? Bu ne ikiyüzlü bir kentti böyle... Belki bir gün yağmur hiç yağmayacak... Kente ait o mavi gökyüzü belki bir gün kararacak... Lakin; gittikçe kararan ve masumiyetini yüzünde yitiren kentlerde yaşam; artık adi bir cinayete şahit olmanın ötesinde bir şey yapamanın acısı çocukların hafızalarında iz bırakacak. Kararan kentlere ait gökyüzünün altında yaşam artık insanları uzlete itiyor...