Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile daha önce gittiğimiz beyaz ülke Lübnan'ın bugün bombaların altında karartılmasını gelen görüntülerden izledikçe, Beyrut'un ara sokaklarında patlamış bir topla oyun oynamaya çalışan küçük kara gözlü çocukları hatırladım. Ve gezinin akabinde "Beyrut'ta Sedir Ağaçları" diye bir yazı kaleme almıştım. Yazımda Lübnanlı düşünür Halil Cibran'ın şu sözlerine yer vermiştim; -En yakın dostuna bile meçhulsün, onların ilgi dolu sevgisinden ve anlayışından çok uzaklardasın.. * Ve 'en yakın dostuna dahi meçhul' olduğunun delili, bugün Beyrut'a en yakın komşusu tarafından atılan bombalar... Kent terk edilmiş. Beyrut karanlığa gömülmüş. İnsanlar yurtlarını terk ediyor. Amerika'daki Yahudiler dahi bu vahşeti protesto ediyor. Yahudi bir gösterici diyor ki; -Bizim Araplarla ilgili en ufak bir sıkıntımız yoktu. Bu savaş neden yapılıyor? * Beyrut artık meçhul karanlığına bir kez daha çekilmişti, usulca. Göstermelik beyanatlar. Lafta kalan destekler. Kelime manası; Beyaz anlamını taşıyan Lübnan'da bugün her şey kapkara... Beyaz ülkede kurşunlar ve bombalar adreslerine artık sorarak gidiyor. Meçhuliyetin gizemli perdesi artık aralanmış. On yedi millet ve değişik dinlere mensup insanların Beyrut'ta bir arada yaşama sanatını nasıl icra ettiklerine hayret ederken, her an bu sanatın yerle bir edileceğini de bekliyorduk. * Bitmeyen savaşlar. Sonu gelmeyen hırslar. Nerede barış zirvelerini düzenleyen büyük adamlar... Beyaz ülkenin dramını âdeta dünya 'Rambo' filmini izler gibi beyazperdede seyrediyor. Seyircisi bol olan dünya milletleri nasıl bu hale geldi? * İsrail Başbakan Yardımcısı Şimon Perez ise ısrarla şu sözleri sarf ediyordu; -Biz barıştan yanayız. Bölgede barışı bozan biz değil Hizbullah'tır... Perez'in çocuklara masal türünden sözlerini dinledikçe, kendi kendime dedim ki; keşke biraz da biz bunların algıladığı barıştan yana olabilseydik ve Kerkük, Musul ve Kuzey Irak'taki Kandil Dağına girebilseydik... Ama nerdeeeee!