Geceydi... Uçağımız Londra'ya havalanırken küçük penceresinden İstanbul'u seyrettiğimde yıldızlardan ibaret bir gökyüzüne bakıyormuşum gibi hissediyordum... Kentin havadan görünümü insanı bir hayli ürkütüyordu... Dostum Av. Vedat Pehlivan da aynı duygular içerisinde bir çıkmaza girmiş olacak ki; 'Bu kadar insana su mu, yoksa ekmek mi yeter!' diyerek hayretini gizleyemiyordu... Karıncaların yurduna benziyordu, geceleyin İstanbul... * Ve Londra.. Parklarıyla ünlenen ve estetik kaygısını zirvede yaşayan bu kente ne zaman gelsem 'bizim ülkeyi yönetenler acaba bu kenti gözleri kapalı mı geziyor!' diye düşünüyorum... Kentte insanların 'adam' gibi yaşaması için her şey mevcut ama bizler gibi yaşayan 'adam' yok... Geceydi... Londra'nın sokakları açık hava balosu gibi... Herkes süslenmiş ve kendilerini sokak barlarına atmıştı... Gecenin ilerleyen saatlerinde ise sarhoş naraları ayyuka çıkıyordu... Gündüzleri sessizliğe bürünen kent, geceleri kendini kendi gürültüsünde boğuyordu. Yalnızlıklarını şişelerde arıyorlardı... * Bizim ülkeyi ise son yüz elli yıldan beri yönetenler de modernleşmeyi sadece lafla değil; biraz da icraata dökebilselerdi ve kentlerde insanlar hem gece hem de gündüz adam gibi yaşayabilselerdi... Ve insanlarımız bir karınca misali sadece çalışan, yorulan ve dinlenen, evden işe, işten eve giden bir varlık olarak keşke görülmeseydi... İşte o zaman karıncaların yurduna dönmeyebilirdik! Yazar Elif Şafak'ın deyimiyle, 'çelişkilerle ilerleyeceğiz bu dünyada.'