Bir zamanlar insana ve yaşamına ait ne varsa kirletildi. Kirletilenleri temizlemek yerine sürekli yeniye talip olundu. Yenilik ve değişim kampanyaları sloganlaştırıldı. O kadar çok kirletildi ki meydanlarda pankart açıp; Temiz Toplum. Temiz Siyaset. Temiz Kent. Temiz Çevre. Temiz Medya, istendi. Kimse de çıkıp sormadı; "Kardeşim kim kirletti bunları?" *** Ve bir zaman geldi elde kirletilenlerin dışında başka bir şey yoktu. Hepsi kirli idi. Kimsenin temizlemeye niyeti yoktu. Bu defa başka şarkı söylenmeye başlandı; Yeni Toplum. Yeni Siyaset. Yeni Kent. Yeni Çevre. Yeni Medya. Ve yüze yüze kuyruğuna gelindi bu masalın ve şimdi herkes dilinin altındaki baklayı çıkarıyor; Yeni İnsan. Neden; Yeni İnsan? Çünkü deniz bitti... Artık hiç kimse ağzındaki baklayı ıslatacak bir damla su dahi bulamıyor. *** Özdemir İnce köşesinde diyor ki; "Solun sorunu üretim araçlarının mülkiyeti değil artık! Yeni insan! Yoksunluk ve yoksulluk içinde bir kilo pirince, bir şişe yağa, üç kalıp sabuna tav olmayacak olan yeni insan. Bunun için de sol önce filozofunu, sosyoloğunu, edebiyatçısını, sanatçısını, gazetecesini bulmalı." Zülfü Livaneli de köşesine bu sözleri alarak Özdemir İnce'nin görüşlerine katıldığını ifade ettikten sonra; "Bu cümleler bana yıllar önce Ernesto Che Guevara'nın yazdığı 'Yeni İnsan' makalesini hatırlattı. O güzel makalede Che, devrimden sonra Küba'da yeni insanın oluşturulması gereği üzerinde duruyordu" sözlerini kaleme alıyor. *** Sahi bize ne oldu? Değişmeli Toplum. Değişmeli Siyaset. Değişmeli Kent. Değişmeli Çevre. Değişmeli Medya. Ve değişmeli 'kafalar' demedik mi? O kadar çok değiştik ve değiştirdik ki, şimdi bize bakanlar nereye ait ve kim olduğumuza karar veremiyor. Bugün solda veya sağda bir kilo pirince, bir şişe yağa ve üç kalıp sabuna tav olunmuşsa , tav olana değil tav ettirene bakmak lazım değil mi? Her yenilik ve değişim bir devrim gibi bu millete sunulmadı mı? Alın size değişimin, yeniliğin faturası; tav olan ve tav ettiren bir kalabalık. Bu şarkının sonu felaketle bitiyor, ne acı ki? Aranan 'yeni insan' yani tav olmayan, tavlanmayan ve tavlamayan 'yeni insan' bu topraklarda bin yıldan beri yaşamakta değil miydi? *** Shakespeare demiş ki; "Felaket, kabarık dost sayısını sıfıra indirir." Bir felaketle karşı karşıya kalmışsak nedenlerini bulmalıyız! Felaketten kurtulmanın yolu da 'yeni insan' değil, kaybettiğimiz insanı arayıp bulmaktır. Sahi, kimi arıyoruz? Eskiler bugün artık mezarlarında. Yeniler ise aranmakta. Peki meydanlarda dolaşan bizler kimiz? Felaketlerden insanı korumanın yollarını arayan insan; bugün felaketin ta kendisi olmuş ki 'yeni insan' arıyor. Sürekli değiştirmeyi bir felaket olarak görmedik. Lakin; bir tek ölüm değişmedi dünya kurulduğu günden bu yana. Bir de mezarlar...