Sabahtan akşama dek ülkenin bölünebileceği korkusuyla yatıp kalkan kafalar var... Bölünme ihtimali daima masanın üzerinde bir seçenek ve birileri için asırlık bir hayal... Olabilir... Mesele bu korkuyla yatıp kalkmak değil, bu korkuyu yenmektir... Dünya haritasını açıp kimse önüne koymuyor. Koyduğu zaman görecektir ki, paha biçilemeyen dünyanın en değerli manevi şehirleri kaybedilmiş! O haritaya bir baksa hemen herkes Cemil Meriç'in tarif ettiği o ihtiyar dev gibi geçmişindeki ihtişamından utanır... Artık utanç, yerini unutkanlığa bırakmış! * Medine, Mekke ve Kudüs elden gitmiş. Kahire, Bağdat, Şam, Beyrut, Kerkük, Musul ve Halep terk edilmiş... Bosna, Üsküp, Kosova gibi diyarlardan çekilmiş ve ihanete uğramış bir devletin milleti oturmuş 'bölünme kaygıları' taşıyarak günü polemikle ve kuru lafla geçireceğine geçmişteki faili meçhul olmayan bölünme oyunlarının perde arkasını öğrenmeye çalışsın! * Batı kültürüyle, müziğiyle, filmiyle, kılığı, kıyafetiyle, şarabıyla ömür tüketenler asırlardan beri ithal kültür misyonerliği yapmayı entelektüel statüsü saydılar. Osmanlı'ya ihanet eden, huzur içerisinde yüzyıllarca nefes alarak yaşayan bu halkların daha sonraki yıllarda neler çektiğini, ne zulümler gördüğünü hiç duymadan, okumadan ve görmeden tarih analizleri ve kitapları yazdılar... Doğu'ya sırtını dönüp Batı'ya bakanlar gittikçe ikisi arasında sıkışmaktadır... Asıl mesele budur...