1 Mayıs 1936 yılında Amerika'da bir yayıncı malikanesine kütüphane yapmayı tasarlar... Binanın temeline ise gelecek nesillere arkeolojik açıdan ilginç yazılar koyabileceği hava geçirmeyen metalik bir kutu yerleştirmeyi arzu eder. Dönemin bilginlerinden de bir yazı ister. Bilginlerin arasında Einstein da vardır. Yayıncı, Einstein'a en az bin yıl dayanacağına dair güvence verdiği özel bir kağıt gönderir. 4 Mayıs 1936 tarihinde Einstein, özel kağıda şu mesajı yazar; -Sevgili sonraki kuşak! Bizden, daha doğrusu olmuş olduğumuzdan daha adil, daha barışçı ve hele daha mantıklı olmazsanız biliniz ki son durağınız cehennemdir. Bu yazının ardından değil bin yıl, 69 yıl geçti... Bugün daha adil miyiz? Daha barışçı mıyız? Daha mı mantıklıyız? *** Hatalar üst üste eklenince, nerede başlayıp nerede biteceği de bilinmeyince 'iyi bir insan olabilme' arzularımızı gelecek yıllara bir 'hayal' olarak sürekli erteleriz... 'Hele şu işim de bitsin, seneye daha iyi bir adam olacağım' diyerek kendimize sabahtan akşama kadar yalan söyleriz. Günah defterimize her yeni doğan gün içerisinde binlerce günah daha ekler, bir gün defterdeki günahlarımızı sildirebileceğimize dair büyük iyilikler ve kahramanca ideallerin adamı olabilecek 'hayali' projeler geliştiririz. Bir şafak vaktinde aynalara bakıp kendimizden nefret edebilecek cesaretimiz olsa, her şey daha kolay olacak... Lakin aynalarla yüzleşemiyoruz... Korkuyoruz... Yüzleşmenin randevusunu daima erteliyoruz... *** Oysa aynalar kendi ayıplarımızı örtmek için keşf edildi. Başkalarının ayıbını görmek için değil... Derler ya, 'Göz her şeyi görür ama bir türlü kendini göremez.' Kendini beğenmeyenlerin aynaları bu yüzden kırıktır... Aynalarla barışık yaşayanlar ise sürekli kronik muhaliftir... Aynalara bakıp da kendimizle kavga etmeyi başarabilsek, başkaları ile uğraşmayı da bırakacağız... Yoksa şairin dediği gibi, 'İyi insanlar iyi atlara binip gittiler' mi?