Paris'te sabahın ilk ışıkları parıldar. Kent gece yarısında daldığı uykusundadır. Sen Nehri üzerinde bulunan köprülerden birinde kim oldukları bilinmeyen kalabalıklar sağa-sola koşturur. Farları yanan bir araç köprünün üzerinde belirir. Araç köprünün ortasında durur ve içinden bir adam iner, köprünün yan demirlerine doğru yaslanır ve nehrin akışına bakar. Sonra birden arabasına döner ve aracın kapısını açar, işte o an yankılanan bir sesle adeta kent uykusundan uyanır; -Stop! *** Çatalca'da sabahın ilk ışıkları parıldar. Kasaba akşamın ilk saatlerinde daldığı uykusundan uyanmak üzeredir. Göl kenarında kim oldukları bilinmeyen kalabalıklar sağa-sola koşturur. Farları yanmayan bir araç gölün kenarında belirir. Araç gölün yanındaki patika yolda durur ve içinden bir adam iner. İşte o an yankılanan bir sesle adeta kasabayı uykusundan uyanır; -Stop! *** 1996 yılıydı. Moskova'da, Kızıl Güneş adlı belgeseli çekiyorduk. Ünlü tiyatrocu dostum Çetin Tekindor ağabey belgeselimizin sunucusuydu. Moskova kazan biz kepçe sabahtan akşama dek çekimleri yapıp otelimize güçlükle dönebilmekteydik. Günün yorgunluğunu otelde sohbet ederek atmaya çalışıyorduk. Söz dolaşıp sinemaya gelince, birinci hikâyeyi Çetin Tekindor ağabey anlattı. Üniversite son sınıfta iken stajını yapan kameraman Halit Sarayoğlu dostum da kendi yaşadığı ikinci hikâyeyi anlattı. Bu iki hikâye iki ayrı film çekimlerine ait notlardır. Biri Batı sinemasına diğeri de Doğu sinemasına aittir. Birinci hikâye Paris'te çekilir. Sabahın ilk ışıklarında koşuşturan kalabalıklar film çekim ekibidir. Araçtan inen ise dünyaca ünlü aktör Marlon Brando'dur. Stop diye bağıran filmin yönetmenidir. Çünkü Brando rolünü yarıda keser. Gerekçesini ise şu sözlerle açıklar Brando; "Konsantre olamıyorum" der ve yönetmen çekimi bir gün sonrasına erteler. Filmin son sahnesinin çekimidir. İkinci hikâye ise Çatalca'da çekilecektir. Sabahın ilk ışıklarında koşuşturan kalabalıklar film çekim ekibidir. Araçtan inen filmin yönetmenidir. Filmin ilk sahnesi çekilecektir. Stop diye bağıran yönetmenin kendisidir. Çünkü yönetmenin koltuğu getirilmemiştir. Bu yüzden filmin ilk sahnesi çekilmeden bir gün sonrasına ertelenir. Koltuk sevdası her sektörde iliklerimize kadar işlemiş. Koltuk sevdalıları da kuyrukta adeta sıra bekliyor. Niye Batı sineması var? Niye Doğu sineması yok? Neden var, neden yok olduğuna dair iki hikâye Batı ve Doğu'yu anlatmıyor mu? Batı'da işin sevdalısı, Doğu'da koltuk sevdalısı var!