Kolay mühürlüyor; zor kaldırıyoruz... Kolay yıkıyor; zor yapıyoruz... Kolay aldanıyoruz; zor uyanıyoruz... Kolay küsüyor; zor barışıyoruz... Kolay başlıyor; zor bitiriyoruz... Herşeye 'kolay' gözlüğünden bakıp hüküm vermeye bayılıyoruz... Bir zamanlar hüküm konusunda insanların dili bu kadar kolay dönmüyordu... Şimdi bir bardak su içer gibi anlık hükümler veriliyor... Bir gün kara, bir gün beyaz diyenlerin dilinden, 'o kolay' sözü hiç düşmüyor... * Laftan ibaret kuru gürültülerle vaziyet idare ediliyor... Anlayacağınız gün kurtarılıyor... Geliyoruz denilir, ama gidilmez... Vururuz denilir, ama vurulmaz... 'Eşkiya ile pazarlık edilmez' denildi, ama Bekaa vadisinde pazarlık için kuyruklara girildi... 'Eşkiyanın başı görüldüğü yerde ezilecektir.' nutukları çekildi ama görüldüğü yerde 'memlekete hoşgeldin' denildi... Artık her kim bir şeyin 'kolay' olduğunu söylerse oradan uzaklaşıyorum... Felaket geliyor! diye de ürküyorum... * Kuru gürültü edebiyatı ile dünyaya kafa tutma gibi ucuz eylemlerle artık kervan yürümüyor... Dün başka partinin davulunu çalan ve düşman diye ilan ettiği partinin bugün zurnasını çalıyor... Herşey 'kolay' zannediliyor... Herşey 'kolay' karalanıyor... Birilerine dün 'kahraman' diyenler, üç gün sonra da 'hain' ilan ediyorlar... * Nazım Hikmet'in üzerindeki 'vatan haini' damgasını sol kırk yıl ne yaptı ise kaldıramadı...Taa ki merhum Başbuğ kongrede Nazım'ın şiirini okuyana dek... Ve ardından Nazım buzları çözüldü... * O halde kırk yıl boyunca kuru gürültü yapılmasına neden izin verildi? Neden 'kuru gürültüye papuç bırakan' konuma düştük? Bilen var mı?