Lafta, batılı...

Kentlerimizin çehresi her geçen gün değişiyor. Her kent; Manhattan olmaya doğru hızla yol alıyor... Bu değişimlerin; üzerinde yaşayan insanların istek ve hayat tarzından kaynaklandığı düşünülüyor... Aslında, hiç de öyle değil... Sadece; Rodos, Midilli, Santorini, Mykonos, Pire ve Atina'da gördüklerimin karşısında, bir kez daha anladım ki; kentlerin çehresini koruma görevi bizzat devletin... Yani sorumlusu; belediyelerdir... * Rodos ve Midilli'de gördüklerimin karşısında şaşırdım... Osmanlı döneminden kalma çarşı, cami, türbe, mezarlıklar ve şadırvanları görünce buraların 'Yunan Adaları' olduğunu söyleyebilmek ve görenleri ikna edebilmek için kırk bin şahit lazım diyebildim... Oysa; Bodrum, Marmaris, Foça, Fethiye, Dalyan gibi daha nice yerlere ise bir 'Türk Kenti' diyebilmek, söyleyebilmek ve görenleri ikna edebilmek için, asıl bize kırk bin şahit lazım geldiği gerçeği ile karşı karşıya kaldım... Sorumlu kim? Belediyeler!.. * Bu tezatı anlayabilmek, izahını yapabilmek için insanların gidip görmesi gerekiyor... Ayrıca; bizim bu kentlere yaz mevsimlerinde gitmek için 'tenekeden' bir kafaya sahip olmak gerekir... Sahilde sıra sıra dizilen balık lokantası, cafeler ve çay bahçelerinin önünden geçmeye kalksanız, her birinde ayrı bir müzik sesi geliyor... Sanki plakçılar çarşısında geziyormuşsunuz gibi... Aşırı derecede yüksek sesle çalınan müzik sesi, insanın kafasını davula çeviriyor... İstanbul'un Boğazında ve Ortaköy'de bile manzara aynı... Boğazın keyfini dahi gece yarısından sonra gidip çıkartmanız gerekiyor... Bir mağazaya, bir süpermarkete, büyük alışveriş merkezlerine artık gidemiyor, müzik sesinden içeride duramıyorsunuz... Gürültü kirliliğinden dolayı dışarı çıkasınız gelmiyor... Yunan Adaları'nda ise tam tersi, olağanüstü bir sessizlik hakim... Kendiniz ile baş başa kalabiliyor ve dinlenebiliyorsunuz... Birileri çıkıp diyemiyor; gürültü terörüne artık bir son verilmeli... Lafla, 'batılı' olunmuyor...