Bir ülkede; 'lüks' denildiğinde hayatı pahalı yaşamak zannedilirse büyük bir yanlışa düşülmüş olur. Latince bir kelime olan lüks yani luxuria'nın anlamı 'en iyi kalite' demektir... Kalite ile pahalı kavramlarındaki farkı ayırt edemeyen toplumlar ilk iş ahlakı sürgüne gönderir! Halk, vitrinlerdeki moda rüzgarına kapılır ve zaaflarına yenik düşer... Eskiden, tüketim ürünleri asgari 20 yıl kullanılmak için alınırken, son yirmi yıldan beri bu alışkanlık yerini sürekli yeniyi alma çılgınlığına bıraktı... Piyasalar değişim masalıyla büyülenmiş... Zaaflar sürekli okşanmış... Tükettikçe tükenilmiş... * İş adamı dostum Dr. Nevzat Demir'in bir sözü sürekli aklıma düşüyor; - AVM'ler birer tapınak, markalar ise putlaştırılıyor! Muhafazakârlıktan dem vuranlar dahi lüksün ötesinde pahalı bir hayata kolayca geçmenin saltanatını sürüyor... Artık adil değil, ayrıcalıklı günlerin keyfi çıkartılıyor... Kırk kentin aç insanlarını doyuracak kazançlar tepeden inme statülerin simgelerine harcanıyor... Dün başını dik tutup isyan ettiği düzene, bugün başı öne eğik yalnız kendine mırıldanabilmekte... * Gündelik ayrıcalıklar insanları saygınlaştırınca, paranın nasıl kazanıldığı da önemsizleşti... Statülerin pahalı simgeleri kirletilen dünyanın kurallarını da belirledi... Mesele, statükoyu yıkmak değil, statüyü elde edebilmekmiş! Büyük bir gaye adamı olabilmek, yerdeki meteliklere tenezzül etmeden gökyüzüne bakarak yürüyebilmek ve karanlığın ortasına dikilerek bir şarkı söylemek kıymetsizleştrilmiş! Kıymetsizleştirilen hayat gayesiz kalmış... Ebu Bekr Verrak hazretleri; - Ahlakın bozulması, fasıkların salihlere, zalimlerin adillere ve kâfirlerin Müslümanlara galibiyetini gerektirir! diyerek dikkat çektiği felaketle karşı karşıya kalmış dünya... Lüks hayat demek pahalı yaşamak değildir! Mesele, kaliteli bir hayat yaşayabilmektir... Bağdadî, Geylanî, Gazalî, Rabbanî ve Rumî gibi...