Davos'ta, Dünya Ekonomik Forumu'nu beş gün boyunca izlerken, kendimi çok şanslı hissettim... İrfan Sapmaz Coca Cola'nın ikinci adamı Muhtar Kent'i görünce, "Sizi gökte ararken Davos'ta bulmak ne güzel" dedi... Gerçekten de, 'gökte aranan adamlar' Davos'ta yere inmiş gibiydi, Türkiye hariç... Ertuğrul Özkök ile Davos'ta ayak üstü yaptığımız sohbette Dünya Ekonomik Forumu'na katılım konusu gündeme geldi. Geçen yıllara oranla Türkiye'nin ağırlığının neden bu yıl azaldığını konuştuk... Daha sonra konu Hrant Dink olayında medyanın gösterdiği duyarlılık ve internetin geldiği yeri konuştuk. Özkök, internetin çok önemli bir noktaya doğru gittiğini ifade ettikten sonra tehlikeli boyutlarına da değindi. Dedi ki: - Kendim ile ilgili internete girdiğim zaman inanılmaz ağır sözler ve hakaretlerle karşılaşıyorum... 'Ya öl ya da yaşa' anlayışı hakim olmuş... Bir makuliyet çizgisi yok... Yani, yazılanları okudukça ben bile kendime soruyorum, gerçekten bu ben miyim diye soruyorum... Kısaca; Özkök makul bir çizginin olmasını arzuluyordu. * Bu ülke; kendini değersiz hissedenlerin ve önemli bir 'adam' olabilmelerinin eylem arenası olmaktan çıkartılması gerekiyor. Kendini; evinde, mahalllesinde, okulunda, değersiz hissedenler, makul bir adam olmaktan çıkarak her türlü 'illegalite'nin yolunu tutan maceraperestlerin yurdu olmaktan da kurtarılmalı... Birçok nedenden kavuşmayı hayal ettikleri arzularını yarım bırakan nesillerin ömürleri, değerli olabilmek ve değerli sayılabilmek uğruna feda edildi... Kendilerini kurtaramayanlar, bu ülkeyi meydanlarda slogan atarak kurtarmaya kalkışmadı mı? Ve ihtilalin ardından da 'bir nesil' hücrelerde son nefeslerini vermediler mi? * Günümüz çocuklarının kahramanları artık Malkoçoğlu, Peyami Safa, Necip Fazıl, Prof. Erol Güngör, Prof. Gazi Yaşargil, Prof. Mehmet Öz değil... Onların kahramanları; ülkeyi yol geçen hanına çeviren mafya babaları... Davos'ta devam eden 'Dünya Ekonomik Forumu'na katılan konuşmacıların dileği de 'makul bir dünya' idi... Merkel'in dediği; adil küreselleşme... Kısaca; artık dünya makul bir sinema... Makul bir gazetecilik... Makul bir eğitim... Makul bir eleştiri... Makul bir yayıncılık... Ve makul adamları arzuluyor... 'Orta yolun yolcusu' olmayı hiç kimse aklına getirmiyor. Ne hikmetse; 'ya hep ya da hiç, ya öl ya da yaşa!' kuralını hakim kılmayı birileri daha çok seviyor. * Ertuğrul Özkök'ün 'makuliyet' aradığı bu ülkede, demek ki 'makuliyetsizlik' tehlike sınırını aşmış durumda... Çünkü, internet ortamında milyonlarca yazar adı altında 'deli kalem' var... Milyonlarca, ismini yazmaya cesaret dahi edemeyen 'korkak yazar' var. İftiracı var... Sapık var... Yüzünü göstermeyen düşman var... Nasıl olsa bir ceza yok... 'Pusu kurma geleneği' internet ortamında gelenekleşiyor... Ve internet ortamı 'belden aşağı vuranların', 'düellodan yoksun olanların' sığınma evleri olmaktan çıkartılmalı... Dürüstçe, namusuyla internet ortamında fikir mücadelesi yapan onuruyla gazetecilik yapanlara sözümüz yok... * En sıkıntılı zamanlarında dahi gazeteci dostum Mehmet Koca'nın keyfinden taviz vermediğini Davos'ta görünce dayanamadım ve 'nasıl beceriyorsun?' diye sordum. Dedi ki: - Girdiğim tüm kavgaların hepsini kaybettim. Yıprandım. Bittim. Tükendim. Gözyaşı döktüm... Ama bir anlamı olmadı... Çünkü bir makuliyet ölçüsü yoktu... Bu yüzden kimseyi çektiğim acılar, dertler ve kederler ilgilendirmedi. Ben ağlarken, insanlar gülüyordu... Bu yüzden artık hayatı gayri ciddiye almaya karar verdim. Kendimi keyiflendirmeye bakıyorum... Tabii, bu arada sizleri de... Bu daha iyi, daha makul değil mi? Aslında; makuliyeti Gazeteci Mehmet Koca dostum daha güzel anlatmıştı...