Bir televizyon kanalı dizi yapıyor. Ülke bıçak gibi ikiye bölünüyor... Diziye isyan edenler meydanlarda gürlüyor... Birileri de çıkıp; - Doğrusunu siz niçin yapmıyorsunuz? diyemiyor... Bir gün ünlü bir tarihçi ile yaptığım programdan sonra muhafazakâr iş adamlarından biri arayıp tebrik etmişti... Methiye delisi olmadığımızdan kendine sadece şu sözü söyleyebilmiştim; - Öyle diyorsunuz ama şirketinizin reklamları ise bizim programa ve kanala gelmiyor, o ahlaksızca yayın diye nitelendirdiğiniz dizi ve programlara gidiyor! Olağanüstü bir telaşla durumu düzelteceğine dair söz vermişti... Yedi yıl geçti ama sözünü unuttu... Bu ne yaman çelişki değil mi? * İslam ülkelerinde bu çelişkilere şahit olmaktayız... Kendilerine ait olmayan paralarla saltanat süren diktatör devlet başkanları ne acı ki; İslam'ı , Sevgili Peygamber Efendimizi ve Eshabını anlatan ciddi bir esere bir kuruş dahi harcamadı! Bu muhteşem tarihi dünyaya anlatmadı... Rahmetli Mustafa Akad'ın Çağrı filmi dışında... O filmi de ne hallerle çektiğini az çok biliyoruz... Kaddafi'nin desteği olmasaymış o film de hiç olmayacakmış! Nükleer saçmalıklarıyla uğraşanların halkı açlıktan ölürken, diğer Müslüman ülkeler ise ABD'den 123 milyar dolarlık silah alarak yılın en büyük 'komedi' filmini çekiyor... Tunus'ta yaşanan isyan buna bir örnektir! Bu ne yaman çelişkidir değil mi? * Batılılar dahi 'muhteşem' diyebilmiş Kanuni Sultan Süleyman'a... 'Yeryüzündeki Allah'ın gölgesi' Muhteşem Süleyman için bize ait olmayan 'bizimkiler' in dili ancak iftiraya varıyor... Hırsıza, haine ve ihmalkârlara kabahat bulmak istemeyen, ev sahibine ise suçlu gözüyle bakanların saltanatını sözün bittiği son durak olan musalla taşı bir gün bitirecektir... Işığın efendisi buyuruyor ki: 'Bazen bir ihmal en büyük ihanettir!' Nehrin bu kıyısında muhteşem bir ihmal, karşı kıyısında muhteşem bir ihanet gerçeğine kaç Muhteşem Süleyman dayanabilir ki! Onların lügatinde savaşlar yüz yüzeydi... Arkalarından açılan her savaşın adı ihanetti... "Ben öleceksem at sırtında ölmeliyim, yumuşak döşekler beni yaralar" diyen o Muhteşem Süleyman'ı bu yalan ve iftiralar kim bilir ne kadar yaralıyordur... Kılıç yarası dahi belki bu kadar incitmemiştir o Muhteşem Süleyman'ı... Ama, kuşun hakkını kurttan dahi soracak olan o Yüce Allah, 'yeryüzündeki gölgesi' sayılan Muhteşem Süleyman'a iftira atan iftiracılardan ve susanlardan hesap sormaz mı?