Gazeteci ve senarist Ömer Lütfü Mete; "Bu şehir girdap gülüm Girdapta mehtap gülüm..." derken 'kentlerin girdabında kaybolup da gidenlerin' ağıdını yüreğinden gelen sızıyla kâğıda döküyordu... Mete, bu girdap şehirden uzak bir diyarda kalp krizi geçiriyor, ne gariptir ki, tedavi için yine girdap şehre geri getiriliyordu... Girdaba dönen şehirlerden kurtuluş yok... Herkes, etrafında dönüp duruyordu... Keşmekeşinden, yalanından, koşuşturmasından, gürültüsünden, kalabalığından, yalnızlığından, vefasızlığından, ihanetlerinden, kibrinden bıkıp usananlar dahi başını alıp da uzaklara gidemiyordu... * "Feleğin bir suyu var Su değil kezzap gülüm..." derken, feleğin kezzap gibi suyunu tadıyordu... "Feleğe dayandın gülüm Öldüm de uyandım gülüm..." diyor ve ölüm uykusundan uyanıyordu... Kimileri önce yaşıyor, ardından yazıyordu... Kimileri de önce yazıyor, sonradan yaşıyordu... Ömer Lütfü Mete gibi... * 80'li yıllardı... Gazetenin küçük bir yazıişleri salonunda çalışıyorduk. Gazeteciliğe, yeni başladığımız dönemlerdi... Sabaha kadar koca daktilonun başına geçiyor, 'Vatan-Millet-Sakarya' şiirleri yazıyor ve usta Ömer Lütfü Mete ağabeyin gelmesini bekliyordum... Mete, sabah erkenden içtiği kahvesiyle birlikte piposunu da yakıyordu. Dumanı değil de, salona yayılan aromalı tütünün kokusunu ise âdeta herkes severek içine çekiyordu... Sessizce, yanına yaklaşıyor ve şiirleri okumasını isteyince, süratle şiirleri okuduktan sonra "yazmaya devam" diyordu... Bir gün dayanamadı; "Sen, Vatan-Millet-Sakarya'yı bırak! Onları herkes yazıyor... Sen aşklarını yaz... Dertlerini yaz... Acılarını yaz!.." dedi... * O günden beri; Vatan-Millet-Sakarya şiirlerinin yazılamayacağını ancak yaşanabileceğini ve uğruna ölünebileceğini anladım... Yaşamadan, ölmeden de yazılanların gülünç olduğunu yıllar sonra öğrendim... Geçmiş olsun Ömer ağabey, Allah şifa versin...