Daha dün gibi hatırlıyorum 12 Eylül 1980 tarihini...Elazığ'ın cadde ve sokakları kendi vatan evlatları tarafından tutulmuş ve âdeta kent işgal edilmiş gibiydi... Sokağa çıkma yasağı gelmişti... Fırın ve dükkânlar kapalıydı... Kimse evden dışarı çıkıp günlük ihtiyacını dahi karşılayamaz durumdaydı... Komşular arasındaki dayanışmaya o günün sabahı şahit olmuştum... Herkes birbirlerine ekmek, yemek ve süt taşıyordu... Ve iki gün sonra okullar açıldığında herkes birbirinden korkar hâle gelmişti... Dün akan kan bir sabah bir düdükle sona ermişti... Silahlı ve karanlık güçler kaybolmuştu... Ne hikmetse!.. * O günün sabahı kendi vatandaşını sokağa dahi çıkartmayan o katı anlayışa tepkisini insanlar belki yıllarca yüreğinde bir fotoğraf olarak sakladı... Çünkü hayata dair yaşanmış bütün günler hatıralardan ibarettir... Kimi aklının, kimi yüreğinin ve kimileri de sırlar hazinesi sayılan hafızasının bir yerinde bu acı günün büyük bir fotoğrafını gizledi... Ve çocuklarına anlattı... Demek ki dünü unutmayan bir sessiz çoğunluk bu ülkede sessizce yaşananları unutmadan yaşıyor... * Ve otuz yıl sonra 12 Eylül 2010 tarihi... Bugüne dair referandum sonuçlarının da bir hatıra gibi hafızalarda saklanacağına inanıyorum... Dün milletini sokağa dahi bırakmayan anlayışı yıllar sonra sandığa gömen bu millet demek ki unutmuyormuş... Demek ki hafızasını daha yitirmemiş... Ne diyelim, iki aydan beri insanlar ağzına 'hayırlı' kelimesini dahi alamıyordu... Artık bugün her şeyin Türkiye için 'hayırlı olsun' diyebilme hürriyetine kavuştu... Ve unutmayalım, demokrasi bir tercih özgürlüğüdür... Ayrıca demokrasinin en büyük nimetlerinden biri de seçmek ve seçilmektir... Bu saygınlığa ve tercih özgürlüğüne herkes saygı duymalı... Başbakan Erdoğan'ın, "Kralların değil artık kuralların egemen olduğu bir Türkiye inşa edelim" temennisine katılmamak mümkün değil... Lakin artık bu temenninin; bütün özel şirketlere, bürokrasiye ve kısaca hayatın her alanına hâkim olması gerekiyor...