İran karasularına giren İngiliz askerleri esir alınınca, dünya on üç gün gerildi. İran; Esirleri yargılayacağız. İngiltere özür dilesin! diye direndi. İngiltere ise; Özür dilemiyoruz. Acil olarak askerlerimiz bırakılsın. İran'ın karasularına girmedik, dedi... Birileri de çıkıp; Askerler güneşlenmek için mi oradaydılar? sorusunu sormadı... * Acaba; İran askerleri İngiltere karasularına girmiş olsaydı? Neler olurdu? Bu sorunun cevabını bilen var mı? 'Zor kural koyar' misali... Pusula devlet olmanın ayrıcalığını ve kibrini taşıyan devletlerin yakalandığı hastalıktır. Herşeye kendi karar verecek... Ve her nereye dönse kıble orası sayılacak küstahlığı pusula olduklarını iddia eden devletlere aittir... 'Cemaat devletler' de uymak zorunda... * İran sonunda esir aldığı İngiliz askerlerini daha fazla elinde tutamadı, yargılayamadı ve serbest bıraktı. Kendi askerlerine de teselli madalyası taktı... Gazeteler; İran büyüklüğünü gösterdi, başlığını atarken, esir aldığında da; İran yolgeçen hanı değildir, demişlerdi... Esirleri bırakan İran büyük oldu da, peki, küçük kim? İngilizler mi küçüldü? Öyle mi? Bu diplomatik yalana kim inandı? * Batılı bir diplomat anılarında doğu ülkelerindeki diplomasiyi tarif ederken şu notu düşmüştü; "Batıda dans sanatı gelişmiştir... Doğuda ise oryantal...Yani dansözlük... Zoru görünce sürekli kıvırırlar... Adına da siyaset derler ve başına da ilm-i diye ekleyerek şark kurnazlığına kaçarlar!..." Pusula devlet olduğunu iddia edenlerin kibrine yenik düşen mütevazı devletler ise yiğitliği ne hikmetse elden bırakmıyor... Yarın İngilizler bir daha karasulara girerse İran ne yapacak? Tutuklayacak mı? Yoksa yine büyüklük gösterip bırakacak mı? Doğu ülkelerinde kıvırmadan adam gibi bir politika belirleyecek adam yok galiba! Lakin, bugün 'efelik' yapanları yarın 'tefe' koyarlar... Çünkü on üç günlük efelik efelikten sayılmaz... * İran esirleri öldürsün, İngiltere ile savaşsın demiyorum... Risk hesabı yaparken, kriz yönetirken daha 'akıllı' davranması gerektiğini söylüyorum...