"Kaf Dağının ardındaki ne selam artık ne sabah/Kimseler bilmez nerdeler namlı masal sevdalıları/Evvel zaman içinde kalbur saman ölür/Kubbelerde uğuldar Baki/Çeşmelerden akar Sinan/An gelir -la ilahe illalah- Kanuni Süleyman ölür..." diyen Atilla İlhan'ın suçu neydi? Belki, şiir yazmaktı... Belki de, namlı masal sevdalılarının ölümlerindeki o perdeyi aralayabilmekti... * "Uçun kuşlar uçun doğduğum yere/Şimdi dağlarımda mor sümbül vardır/Ormanlar koynunda bir serin dere/ Dikenler içinde sarıgül vardır..." diyen R.Tevfik Bölükbaşı'nın suçu neydi? Belki, şiir yazmaktı... Belki de, dikenler içinde kalan sarıgüllerin öyküsünü anlatabilmekti... * "Avlu.../ Bir uzun yol.../Tuğla döşeli,/ Kırmızı tuğlalar altı köşeli/Bu yol da tutuktur hapse düşeli.../Git ve gel.../Yüz adım.../Bin yıllık konak./Ne ayak dayanır buna, ne tırnak..." diyen üstad Necip Fazıl'ın suçu neydi? Belki, şiir yazmaktı... Belki de, bin yıllık konağın içindeki bir uzun yolun çilesini satırlara dökerek kutsal bir yolculuğa davet edebilmekti... * "O ceviz dalları/O asma, o dut/Gül, gül, mektup mektup büyüyen umut.../Yangından yangına arda kalmış tut./ Muhabbet sürermiş bir rüzgâr kadar..." diyen Sezai Karakoç'un suçu neydi? Belki, şiir yazmaktı... Belki de, bir rüzgâr kadar süren muhabbetlerdeki gafletin türküsünü mırıldanabilmekti... * "Bu sesler ormanında kaybolan bir çağ bu./Nereye gitsem hep apartmanlar çıkıyor önüme/Alıp başımı duvarlara çarpıyor bu yollar/Gidip gelmelerim bu dar sokaklarda/İnsanların koşup dolduğu bu dar yapılarda/Bir kısır döngüye girmek için bütün çabalar/Biz bunun için mi geldik..." diyen Erdem Beyazıt'ın suçu neydi? Belki, şiir yazmaktı... Belki de, sesler ormanında kaybolan çağın meydanında yapayalnız kalan sessiz çığlıkların hikâyesini duyurabilmekti.... * Sahi şairlerin suçu neydi? Bilen var mı? Yüzlerinde bin asırlık çilenin çizgileri çiziliydi... Hırsızlıklarıyla gündemde değillerdi... Sahi dürüstlük neydi? Bilen var mı? Kaldı mı? *Pazar yazımızda devam edeceğiz...