Bir gecenin yarısında, dışarıda alabildiğine yağan yağmurun sesini dinliyordu. Şairin "Yere sürüldü yüzümüz" dediği gibi yağmur damlaları camdan sürüne sürüne süzülüyordu. Damlacıklara baktıkça, dünyanın en güzel 'hüzünle' gülen dostun sözlerini hatırlıyordu... Diyordu ki; yağmurun her bir damlasını yeryüzüne bir melek indirir. Eğer, o yağmur taneleri hızla düşseydi, yeryüzüne rahmet değil, kurşun yağardı... Oysa; 'susuzluğun' ve 'yağmursuzluğun' getireceği felaketlere dikkat çekmek isteyenler yıllardır konuşuyorlardı, yağmurun bu kadar güzel tarifi var iken... * Yıllar yılı, sahaflardan eski-yeni demeden toplayıp götürdüğü, bir oda dolusu olunca da, kendiliğinden kütüphaneye dönüşen kitapları karıştırıyordu... Dünyanın en güzel hüzünle gülen dostun gözlerinin içine bakarak; çok kitap okumak marifet değil, marifet faydalı kitabı çok okumaktır, sözlerini hatırlıyordu... "İyi bir adam" olabilmenin sırrını veriyordu... Yoksa; şeytan, bütün ilimlerin zirvesindeydi... * "İyi bir adam" olunmayacaksa, ihanetlerin tarifini öğrenmek için, içeride tepinen şeytanların değirmenlerine yığınla kelime taşımanın ne anlamı vardı ki? Bütün ihanetlere rağmen, dünyanın en güzel 'hüzünle' gülen dostu yine de bıkıp-usanmadan gönül kuyularına yağmur damlacıklarını elleriyle taşıyor gibiydi... İki ayaklı şeytanlar boş durmasa da, o yine de gülümsüyordu, içinden ağlasa da ve toprağa sürülmeden yüzler 'iyi bir adam' gibi huzura gidebilmeyi dert edindirmeye çalışıyordu...