Sürgünde Bir Devlet

A -
A +

Yıl 1950. Bir güneş gibi -karanlığa inat- doğdu ülkenin üstüne. Gün ışıldamaktaydı. Karanlık hüsrana uğradı ve on yıllığına firar etti. Artık aydınlanan bir memleket vardı. Milli Şef baskısına, 'Yeter Söz Milletindir' diyerek son verildi. Demekrot Parti iktidarı ve Menderes'le ülke bir dönemecin eşiğine geldi. Bu ülkeyi sevimli şafaklar bekliyordu. Fabrikaların pas tutan çarkları dönerken mutluydu. Ekmek karneleri yırtıldı, 'Dağ başını duman alan dağlarda sevdalı insanların işi yok' denildi ve millet gün ışığına çıktı. *** Yıl 1960. Gece yarısı baskını ile biten hayatlar, bu ülke sevdalılarının ebedi yarasına dönüşüverdi. Aslında durdurulan demokrasiydi; bu ülkeydi. 27 Mayıs İhtilali'nin 'Gemi Aslanları' ise karanlığa şarkı söylüyordu...aydınlıklara kurşun sıkıyorlardı. O dava adamı; dava kararının, dava başlamadan Yassıada Mahkemeleri'nde verildiğine inanmak dahi istemiyordu...adalete inanıyordu. Mahkeme ise, 'sanıkların idamına şahitlerin bilahare dinlenmesine' kararını perde arkasında çoktan almıştı bile. Ve artık hapishanelere güneş doğmuyordu. Lakin, hayatının güneşi Berin Menderes'e karanlık hücreden yazdığı son mektubunda Adnan Menderes; "Hakikaten eşsiz ıstıraplar çektik, benim ıstırabımın aslı, sen ve siz, hasretimiz... Bir dağ başında tek başımıza olsaydık, bir ıstırabım olmazdı... Biricik Berin'im benim." *** Yıl 1961. Bir sonbahar mevsiminin sevimsiz şafak vaktiydi. Menderes Yassıada'dan acele küçük bir gemiyle İmralı Adası'na kelepçelenerek götürüldü. Bir sehpa ve bir cellat vardı...bir de üç çatallı darağacı. Yağmur çiseliyordu. Karar, kısaltılarak okundu. Saatler, 13.23'ü göstermekteydi. Tarih 17 Eylül'dü... Darağacındaki yiğit; "Hiç kimseye küskün ve kırgın değilim, devlete ve millete ebedi saadetler dilerim." Son sözlerini kâğıda döktükten sonra; 'Allah' dedi ve sonbaharda son kelimesini söyledi adanın tenha ve gözden ırak bir yerinde kurulan darağacında. Yağmur gökyüzünü yırtarcasına yağıyordu...şimşekler kara bulutlarla adeta savaşıyordu...ve gökyüzü ağlıyordu. Rahmet iniyordu darağacındaki bir yiğidin demokrat yüzüne...ve gözündeki yaşlara. Ve gazap iniyordu artık 'Demokrasi' ülkesine. *** Darağaçları dar edildi... Üç çatallı darağacında üç yiğit harcandı, üç mezar açıldı adanın uç tarafında...üç mezar ve üç ölüm sürgünde tutuldu yıllarca...bir gün iade-i itibar edildi ve geri döndüler aramıza ölü yüzleriyle... Kırgın değillerdi, gülümsüyorlardı yine de bizlere. *** Bu ülkede aynı adanın tenha bir yerinde; Başbakanı ve iki bakanı darağacında asanlar, aynı adanın tenha bir yerinde, bir eşkıyabaşı da aslanlar gibi beslenmekte...büyütülmekte. Bu ne yaman çelişkidir, bu nasıl bir acıdır? Bir vakitler; Sürgünde Bir Devlet vardı!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.