İnsanlar, tanıdıklarını değil de, tanımadıklarını daha çok sevmeye başladı. Herkesin dilinde bir 'seviyorum' lafı almış başını gidiyor... Kimi seviyorsun? diye sorduğumuzda; Sanatçı, futbolcu, manken ve artist isimleri sayılıyor... Neden? dediğimizde ise; Çok güzel, yakışıklı, başarılı, karizmatik, cevabını alıyoruz... * Meşhurlar, internet ortamında kendileri için açtıkları web sayfalarına hayranlarından gelen mesajlara baktığımızda bu hastalığın kırk türlü belirtisine şahit oluyoruz... Klasik laflar; - Sizi çok seviyoruz Sibel Hanım... Yahu, nereden tanıyorsun? - Ekranlardan! Beğenmekle, sevmeyi birbirine karıştıran bir kitlenin sayıları da gittikçe kalabalıklaşıyor. Oysa, sevdikleri o meşhur insanların sevilmek gibi bir dertleri hiç yok. Çünkü, kendi sevdiklerini dahi çarşaf değiştirir gibi üç günde bir değiştiriyorlar... * İnsan, makinelerini, dostlarından daha çok seviyor... Diyorlar k; fotoğraf makinemi, arabamı, evimi çok seviyorum... Oysa, fotoğraf makinesi, sevdiğin insanlarla bir anı, bir saniyeliğine dondurup hatıralar arasına dahil etmek içindir... Araba; uzaklardaki sevdiklerimizi gidip görebilmek için bir vasıtadır... Yoksa dört tarafı bir demir yığınıdır... Ev; sevdiklerimizle bir arada yaşamak içindir, yoksa dört duvar betondan ibarettir... Bilgisayarlarını, arabalarını, evlerini, koltuklarını, parayı dostlarından daha çok seven nesiller gittikçe robotlaşıyor... Sevmek de, küsmek de Allah için ve karşılıksız olmalıdır... Ve bir menfaate dayanmamalıdır... Sevgisinin faturasını da sevdiği insana ödetmemelidir... Dostum Fatih Altaylı köşesinde ne zaman adam oluruz? diye soruyor ya... Diyorum ki; eşyaların amaç değil de araç olduğunu anladığımız zamandır ve tanımadıklarımızı değil, tanıdıklarımızı seveceğimiz gündür...