Urfa'dan bir 'Paşa' gitti

A -
A +

Emekli Korgeneral Reşat Turgut dostumun vefatını öğrendiğimde dünyanın hiç kimseye kalmadığını yazmak istemiyorum. İnsanoğlu; kendisine en büyük nasihatın ölüm olduğu gerçeğini bazan unutsa da, bir dostunun ölüm haberiyle kendine gelerek geçen yılların muhasebesini yeniden hatırlasa da, dünya için kavgaya değecek bir şeyin olmadığını daha iyi anlıyor... Dostluğumuz bir general, gazeteci ilişkisinden öte, bir ağabey-kardeş gibi idik... * ABD ile tezkere krizinin yaşandığı günlerdi... O kriz günlerinde Genelkurmay Plan Prensipler Başkanlığını yürüten, ABD-Irak savaşının çıkmasına az günler kala savaşın harekat merkezi Katar'a gidip gelen Reşat Paşa, teknolojinin savaşların akıbetini nasıl etkilediğini, etkileyebileceğini uzun uzun anlatmıştı... Reşat Paşa; "Savaş başlatmak en kolay iştir, çıkartmamak, çıkmasını önlemek ise zor bir iştir... Bu ülke bulunduğu coğrafyanın kritik olmasına rağmen barışı başarmak zorundadır... Buraya kadar başarabilmiştir... Mesele bundan sonrasıdır..." dediği günleri de çok net hatırlıyorum... * Urfalıydı... Arada bir Ankara'nın soğuk günlerinde dönemin Genelkurmay Harekat Başkanlığını yapan Korgeneral Köksal Karabay, İşadamı Beycan Saraylı, Şefik Gül, Saraçoğlu Paşa, Tabip Albay Prof. Ahmet Fuat Peker ve Orgeneral Fevzi Türkeri Paşa ile biraraya gelir unutulmayan sohbetler ederdik... Kendisi basın dünyasına ait ayrıntıları benden öğrendikçe hayret ederdi... Ben de kendisinden savaşlara dair bazı detayları öğrendiğimde şaşırırdım... Bazan ciddi bir konuyu tartışırken yanımıza yaklaşan garsonun başka bir isteğimizin olup olmadığını sorduğunda Köksal Paşa ciddiyetle "Oğlum, her ne kadar ben Karadenizli isem de, sen, balığı yine de benden daha iyi bilen Urfalı paşaya sor!" diyerek hepimizi güldürür ve sert havayı yumuşatırdı... * ABD'lilerin İskenderun açıklarında gemilerde beklediği günlerde Ankara'da yemekteyiz... O ara Urfa'nın Viranşehir, Birecik ilçelerine ait bazı köylere ABD uçaklarından bombalar düşüyordu... Pentagon ise yaptığı açıklamada bombaların 'yanlışlıkla düştüğünü' belirtiyordu... Köksal Paşa ise bu duruma şakayla karışık; "Mehmet, Reşat Paşa görüşmeleri kilitleyince onlar da Paşa'nın köyüne yanlışlıkla bomba düşürüyor..." derdi... * ALS hastalığına yakalandığı günden beri yaklaşık dört yıl yatağa mahkum gibi yaşıyordu... Sinirleri adeta iflas etmiş, göz kapağını dahi kaldıracak gücü bulamıyordu... Arada bir Ankara'da Gülhane Askeri Tıp Fakültesi'ndeki odasında ziyaret edişimde, göz kapaklarını kaldırıp indirerek benimle konuşuyor olması zoruna gidiyordu... Hastalığı bir türlü kabullenemiyor ve kendine yakıştıramıyordu... Daha sonra tevekkül içerisinde adeta 'derdimi seviyorum' dercesine kabullenmişti... O haline dayanamıyor, kendimi zor tutuyor ve dışarı çıktığımda hastane koridorunda ağlıyordum... ALS hastalığına ne acı ki çare bulunamıyordu... Pazartesi günü Allah'ın rahmetine kavuşan mavi gözlü Reşat Paşa'yı İstanbul'da defnediyoruz... Levent Camii'nde bugün öğlen namazını müteakip kılınacak cenaze namazının ardından ebedi istirahatgâhına defnedilecek. O 'Mavi gözlü dev' den öğrendiklerimi hiç unutmayacağım... Ve hep Reşat Paşa'yı hatırlayacağım... "Hayat hayaldir" derler... Kalıcı olan ise 'gökkubbede bırakılan hoş bir seda' imiş...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.