Dünyada en güzel iş; uzaktan gazel okumak. Bizde ise okuyanların sayısının her geçen gün artış gösterdiği ülke konumuna düştük... Artık öyle eskisi gibi uzaktan değil yakından okuyorlar. Bu ülkede iş yaparak hayatını devam ettirenler var. Bir de yapılan işe çamur atarak geçinenler var. * 'Bardağın boş tarafını görme' gibi marazi bir hastalığa bulaşan kirli ruhlar, sabahtan akşama kadar ellerinde kazma-kürek ha bire kuyu kazıyorlar... Yirmi iki kişi top oynuyor akşam televizyonlara baktığınızda kırk kişi konuşuyor... Milyonlarca dolar para harcanıyor film çekiliyor. Eleştirmenler acımasızca filme hakaret ediyor. Birileri de çıkıp sormuyor; kaç film yönettin ve kaç filmde oynadın? * Yirmi kanalı izleyecek ve daha sonra kıyaslama yapabilecek birini daha tanımadım. Yirmi dört saat haber veren bir kanalda, hata bulunur mu? Bulunur... Bulduğunda ise köşesini doldurabilmek için başlar çalakalem yazmaya. Peki bulmadıklarını neden yazmıyorsun? Biri eleştirmene sormuyor; sen kaç haber yaptın, kaç program yaptın, kaç tane televizyon kanalı yönettin? * Diğer lambalardan ayrı bir özelliğe sahiptir florasan lamba. Düğmesine bastığınız anda değil, üç saniye sonrasında yanar. Televizyon eleştirmenlerinin bazılarının beyni; kırk yıl öncesinde, bir kısmı da tek kanal döneminde kalmış... Dinozorlar yurduna gittikçe dönüyoruz. Kimi ise eleştirmek için eleştiriyor. Yaptıklarınızı ise çöpe atıyor... Hata yaptığınızda ise gökyüzünün altında yaşamayı size dar ediyor... * Ne hikmetse; kendi kanallarının rezalet yarışmalarından, çöpçatanlıklarından, danaları saatlerce koşturan haberlerinden, kim kiminle yatmış, kim kiminle nereye gitmiş gibi ipe sapa gelmez dedikodularından ve belden aşağı vurmalarından hiç bahsedilmez. Neden? Kaldırıp atılacaklarını bildiklerinden. İğneyi kendine batıramayınca, dönüp çuvaldızı batıracak yer aradıklarında da en yakında sizi bulurlar... * Bir televizyon eleştirmeni yazısında diyor ki; "TGRT Haber muhabiri karda kışta TEM yolundaki trafik kazasında koştura koştura telefon bağlantısında kazayı anlatırken, düşündüm kim bilir idareciler de sıcak odalarında masa başlarında sıcak çaylarını yudumluyorlar..." Bu mantığa sahip bir dinozorun kaleminden çıkan yazının neresini düzelteyim? dedim kendime. Soruyorum; senin gazetenin genel yayın müdürü karda, kışta muhabirleri ile birlikte sokaklara çıktı da biz mi geri kaldık? Küflü pencereden baktığın dünyada, bu tarz soruları öyle çoğaltabiliriz ki... Ey Amerika Başkanı; Beyaz Saray'da çayını içerken, askerlerin sıcak çöllerde savaşıyor... Ey, Vali; konakta sıcak çayını yudumlarken polislerin yağmur ve kar altında teröristlerle çatışıyor... Ey, Paşa; karargahta sıcak sobanın etrafında çayını içerken, Mehmetçik dağlarda PKK ile çarpışıyor... Peki bu mantık doğru bir bakış açısı mı? Baykuşlar bile gülüyor... * Yüreğiniz varsa; önce kendi kanallarınızı yerden yere vurun, sonra bizi de sıraya koyun... Ne hikmetse; kulağınıza şeytanlarınız sadece bizi fısıldıyor galiba. Uzaktan gazel okumayı bırakın artık. Kimse yemiyor... Ne niyetle yaptığınız biliniyor... Yahya Kemal'in Rindlerin Ölümü şiirini eleştirmek adına Zaptiyelerin Ölümü diyerek 'Şair' olunmuyor... Eleştirmen ise 'hiç' olunmuyor.