Bugün 21 Aralık... Yaş 46... Yani yolun yarısını çoktan geçmişiz... Yılın en uzun ve soğuk bir gecesidir 21 Aralık... O gece ayazmış ve Süpürgeç Dağı'nın eteklerine sığınan küçük kasaba kardan bembeyazmış... Önünden akıp giden Fırat Nehri ise buz tutmuş... Şair Sezai Karakoç'un anlattığı gibi bir hava varmış dışarıda; "Ulur aya karşı kirli çakallar Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa" Dışarıdaki fırtınaya çakalların sesi eşlik ediyormuş... Babam, çilekeş bir karayolcuydu... Yazları tozla, kışları da karla boğuşurdu... Karayollarında greyder operatörüydü... Şantiye hayatı yaşardı, on beş günde bir eve gelir ve iki gün kaldıktan sonra yeniden karlı dağların yolunu tutardı... Evde sobayı öylesine yakardı ki oda hamama dönerdi... Yine de 'ısınamıyorum' derdi... Hep üşüdü ve ısındığını hiç hatırlamıyorum... Kendisi; "Benim yüreğim üşümüş bir kere" derdi... 'Yürek hiç üşür mü?' diye gülerdik... * 46 yıl nasıl geçti? diye sorulsa aylarca düşünmek gerekiyordu... Düşündükçe, unuttuklarını hatırlıyor insan... Hatıraları... Acıları... Hataları... Günahları... Ve yüreğinin kuytu bir köşesine gizlice gömdüklerini... Şair Karakoç'un tarifindeki; "Bir mumun ardında bekleyen rüzgâr Işıksız ruhumu sallar da durur" misali bir mumun ardında bekleyen rüzgârın ömrü gibi geçip gitmişti yıllar... Tek tesellim ruhumun 'Işıksız' kalmayışınadır... Çünkü; samimi hayatlar değil, yanlış hayatlar doğru yaşanamıyordu... * Bugün yine 21 Aralık... Dışarıda alabildiğine bir fırtına ve kar olacak mıydı? Bilmiyorum... Şair Sezai Karakoç; "En güzel şarkıyı bir kurşun söyler" deyip çileyle geçen bir ömürde yenilen kurşunların hikâyesini tarif ediyor ya... İşte ustanın bu satırlarına küçük bir itirazım var; lakin kurşun değdikten sonra en güzel şarkı söyleniyormuş! Çünkü, namludaki kurşunlar insana güzel bir şarkı söylemiyor! 46 yıl sonra babamın yüreğinin nasıl üşüdüğünü de anlıyor ve artık gülmüyorum... Çünkü yüreğim üşüyor... Bu topraklarda öğrenmek bazen duvarlara çarparak, bazen kurşunlanarak ve bazen de sevilerek gerçekler öğreniliyormuş... Uzun bir gecenin kısa bir hikâyesidir... Demek istediğim, doğum günlerinde herkesin oturup bir daha giden ömrün muhasebesini yapması... Boşuna demiyorlar; hesap görmek, hesap etmekten daha zormuş!