Vakit; geçirilmek, kaybetmek, öldürmek ve harcamak için değil, kazanmak içindir... Hollandalı bir şirketin, hangi ülke insanı televizyon karşısında daha çok vakit geçirdiğine dair yaptığı araştırmada Türkiye bir hayli üst sıralarda yer alır... Bu ülkede yaklaşık yüz televizyon kanalı, yüzlerce yerel kanal ve radyo yayın yapıyor... Bir gün kısa zaman aralıklarıyla hepsi izlendiğinde koca bir fiyaskoya imza attıkları görülür... Düzeltilemez farklılıklarımızdan ve düzenli alışkanlıklarımızdan yeni gelenekler ortaya çıkartmaktan artık büyük keyif almaktayız... Akılda kalıcı, öğretici bir şey yok... Ekranlarda yapılan fikir tartışmaları bile kavgalardan, kuru gürültüler bile reytingden ibaret... Sabahtan akşama dek Amerika'ya kızanların kanallarında dahi bu ülkenin film ve dizileri oynatılıyor... Kendimizle tezat düşme komedisine bayılıyoruz... * Medya bu yüzden yerinde sayıyor... Yalan yazdığına ve söylediğine inanıldığı için inandırıcılığını kaybediyor... Yayıncılık iki bacaktan ibaret sanılıyor... Plajları gezerek 'günah avcılığı' yapanlara gazeteci, tartışma programlarına çıkıp bağırıp çağıranlara yorumcu, karşısındakiyle alay ederek fikir kırıntısından uzak olanlara uzman diyen tek ülke; işte bu ülke, Türkiye... * Tematik kanalların dışındaki 'ulusal kanal' diye büyüklenenler ise 'vur patlasın, çal oynasın' anlayışı ile yaptıkları yayıncılığa medya sektörü diyor... Yıllar önce ünlü bir gazinocunun oğlu diyordu ki; "Bu millet, babama gazinocu diye niye yıllarca küfretti? Babamın gazinosunda sanatıyla bir yere gelenler çıkıyordu... Şimdi televizyonlara bakıyorum hemen hepsi bir gazino ve pavyon. Babam onların eline su bile dökemez..." Televizyon yayıncılığı bu ülkede, şarkıcılardan ve ahlaki değerlerden uzak çekilen dizilerden ibaret yapıldıkça, ekran başında halkımız daha çoook vakit kaybeder... Vakti öldürmekle günlerini, yıllarını tüketenler bir gün elleri boş öleceklerinin farkında değil! Seyretmekle yetinenlere ise öbür tarafta madalya verilmiyor... Sonra da; bu ülke niye ilerlemiyor? diye feryat ediliyor...