> Londra/İngiltere Bir adam nehrin kenarında oturuyordu... Yağmur alabildiğine gri bulutlardan aşağıya doğru yağıyor ve yağmurla birlikte esen deli rüzgâr 'maneviyattan uzak aşklar yok sayılmalıdır' diye fısıldıyordu... Gökyüzünde alev gibi çakan şimşekler yalan aşkları ifşa ediyordu... Ve; "Aşk yok..." diye feryad ediyordu... Gökyüzünden boşanırcasına yağan yağmur kentin caddelerinde biriken günahları yıkıyor ve sokakları süpürüyor gibiydi... Bugün, dünya bir daha yıkanıyordu... * Aşk, insanın damarlarında deli bir kan dolaştırıyor ve karanlık gecede at koşturan süvarileri yine pusuya düşürüyordu... Aşk bir pusudan mı ibarettir sözündeki gerçek unutuluyor ve ne zaman esir alacağı ise bilinmiyordu... Bir adam nehrin kenarında oturuyordu... Yağmur alabildiğine gri bulutlardan aşağı doğru usulca yağıyordu... Günah, defterlerde birikiyordu... * Yağmurların yağdığı o gün Eyüp Sultan Dergahı' nda 'Dünya için Allah demeyen' hak dostunun dizleri dibine oturup; "Leyla'yı bulmadan Mecnun olma... Kim âşık oluyorsa Allah için olmalı... Yoksa, sonu hüsrandır... " sözlerini dinlediği o günü dün gibi hatırlıyordu... * Zamanın insafsızlığı ve vefasızlığı karşısında unutulmaya mahkum olan aşklarda yenik düşen nice yiğitler başını öne eğip, kılıçlarını kınına koyup uzak diyarlara yol alıyordu... "Sabırlı olursa bütün düşmanlarının külleri, Ganj Nehri'nin kenarında otururken önünden akıp geçecek!" diye yıllardır bekleyen o bir adam nehrin kenarında sükunetle, sabırla, tevekkül ile oturuyordu... Kurtulmayı bekliyordu... Yağmurla birlikte esen deli rüzgâr; 'aşk yoktu' diye fısıldıyordu... Sahi, aşk yok muydu?