> Washington Amerika'ya üçüncü gelişim... On günden beri sular altında New York, New Jersey, Philadelphia, Trenton, Wilmington, Atlantic City, Baltimore ve Washington şehirlerini geziyorum... Adeta kentler gökten boşalan yağmura teslim... Lakin 'Yağmur adamların' yurdunda sırılsıklam olmanın keyfini yaşayanlar da vardı... Ama ortalıkta televoleciler gibi velveleci takımı ve korosu yoktu. * Amerika'nın Sesi Televizyonu'nda Gazeteci olarak çalışan Taçlan Suerdem dostumun söylediğine göre, son on yılda bu eyalette böylesine bir yağmur ve fırtınayı görmediklerini ifade edince, fırtınadan kıl payı kurtulduğumu anladım... Kentler adeta sular altındaydı. Dikkatimi ise çeken tek şey vardı, o da kimsenin 'felaket tellalığı' yapmayışına şahit oluyordum. Yani bizdeki gibi başını duvara çarpan adamın dahi dilinden düşürmediği klasikleşen 'Nerde bu devlet?' sorusunu sorarak ortalığı kimse velveleye vermiyor. * Gazetelerin manşetinde ise 'her yerde su var' şeklinde haberler vardı. Bilgi veriliyordu. Ama kimse suçlanmıyordu. Ve en önemlisi velvele yoktu. Ki, Pennsylvania eyaletinde iki yüz bin kişi başka bölgelere tahliye edilmesine rağmen... Bizim ülkemizde bu kadar ağır bir felaket olsaydı, basınımız felaketi çoktan dünyaya ilan etmişti... Günlerce muhalefet, basın velveleye verirdi... Felaketten medet umanların ülkesi olmaktan belki bir gün biz de kurtulacağız ama galiba velveleden yorulana kadar sürecek... Alibeyköy'deki selde nasıl velvele yapıldığını unutmayalım. Felaketi duyurmakla, felaketin faturasını sürekli iktidar koltuklarında oturanlara kesmek arasındaki farkı anladığımız gün, ülkemizde çok şeylerin de değiştiğine şahit olacağız. * Biraz da Amerika'nın başka bir yüzünü anlatayım. 11 Eylül'ün korkusunu insanlar hâlâ üzerinden atamamış. Olağan üstü güvenlik tedbirleri var. Normal hayatını yaşayanlar ise en üst seviyedeki güvenliği fark etmiyorlar bile... * Amerika'daki 'fikir fabrikaları' olarak adlandırılan think tank kuruluşları hiç durmadan çalışırken, bizde 'çene fabrikaları' hiç soluklanmadan çalışıyor. Yani başa gelmeden, gelmiş gibi düşünüyorlar ve tedbir alıyorlar. Biz de ise 'hele o gün bir gelsin o zaman bakarız' düşüncesi hakim... * Amerika'nın önde gelen politik analizcisi Bill Shchneide'nin güç sahipleri için dediği 'güçlerin kontrol mekanizmaları çalışmazsa, dengeler bozulur.' sözündeki gerçeği yakalayamadığımızı anlatmaya çalışıyorum. Burada insanlar kaç saat daha fazla çalışırsa para kazanabiliyor. Biz de ise kaç saat daha kaytarabilirse kendini kazançlı sanıyor... Burada başarıya giden tek yol çalışmaktan, bizde ise başarısızlığa giden tek yolun çalışmaktan geçtiğine inanılıyor. 'Yan gel yat' mantığı insanların ruhlarına kadar işlemiş. İşyerlerine dönüp bakılırsa herkes çevresinde bu tipleri çok görecektir... Burada tek geçerli kart, çalışmak, karşılığında da yeşil akçeyi almanın dışında başka bir açık kapı yok. * Biz; vurulmadan, vurulmuş gibi, Dövülmeden, dövülmüş gibi, Düşmeden, düşmüş gibi düşünürsek ve fikir fabrikalarını çalıştırabilirsek belki o zaman büyük felaketlerin de üstesinden soğukkanlılıkla gelebileceğiz... Yoksa velveleye devam edeceğiz...