BJK-Rapid Vien maçı için Viyana'daydık. Geçen dönem yönetimde olmadığımdan sadece Başkan Yıldırım Demirören dostumun davetiyle arada bir yurt dışı maçlarına gidiyordum... BJK o dönem sportif başarıyı bir türlü yakalayamıyordu... Olabilirdi... Ölüm kalım savaşı değildi ki... Her defasında fanatik taraftarlara da diyordum ki; takımının şampiyon olmasını istemek elbette her taraftarın hayalidir ama gerçekleşmediği zaman ortamı agresifliğe, küfre, hakarete taşımak yanlıştır... BJK eğer on yıl üst üste şampiyon olursa, o zaman ligin bir heyecanı, rakip takımların da bir önemi kalmaz... Kimse başka külüplere gidip top oynamaz ve yönetici olmak istemez ki! Demek ki kaybetmek de işin bir tarafıydı... Sadece sportif başarıya şartlanarak sevgisini ifade edebilmek sağlıklı bir taraftar duruşu değildi... Eskiden taraftar ve spor basınının duruşuna çok dikkat etmiyordum... İlk defa geçen yıl fark ettim... Wolsfburg ve Moskova maçlarından sonra taraftar diye geçinenlerin çirkin davranışlarına şahit oldum ve Başkan Yıldırım Demirören'in aracına sokaktan toplanan kalabalıklara yumurta attırılınca üzülmüştüm... * Ve bu yıl olağanüstü kongrede BJK Yönetim Kurulu Üyeliğine seçilince 20 yıllık dostum Başkan Yıldırım Demirören'in neler çektiğine daha yakından şahit olmaya başladım... Ve işlerini bırakıp günlerinin önemli bir bölümünü Beşiktaş'a adayan yönetim kurulu üyeleri Serdar Adalı, Metin Keçeli, Fahrettin Curoğlu, Doğan Küçükemre, Şeref Yalçın, Ertunç Soğancıoğlu, Sinan Vardar, Engin Baltacı, Orhan Saka, Erdoğan Toprak, Hakan Aksoy, Ahmet Akpınar, Prof. Mete Düren, Necip Sever ve Cengiz Zülfikaroğlu'nun gayretlerini unutmamak gerekiyordu... * Rapid Vien taraftarları maçı kaybetmelerine rağmen takımını alkışladı ve daha sonra VIP'te ailece oturup sohbet etti ve hâlâ yüzleri gülüyordu... Taraftarlık duruşu işte buydu... Kaybedince stadyumu yakıp yıkmak ve küfretmek taraftarlık değildi... Çifte standardın hüküm sürdüğü spor camiası tamamen sonuca endeksli... Bir ara uçakta Başkan Demirören ile sohbet ederken geçen yıl yaşadıklarımızı hatırlattım, ne demek istediğimi anladı ve gözlerimin içine bakarak; "Bu da hayatın acı bir gerçeğidir, doğru bir duruş ve ahlaki olmasa da, taraftar ne acı ki sportif başarıya bakar... Gerisi çok da umurunda değildir... Ama olsun biz yine doğru bildiğimizi yapalım..." Viyana'da bir akşamdı ve siyaset, ekonomi, spor ve kısaca hayatın her alanına artık sadece sonuç hakim olmaktaydı... Acı gerçeği hiç unutmadan doğru duruşu kendine pusula yapan Başkan Demirören'in gözlerinden yaşların süzüldüğüne bir daha şahit oluyordum... Geçen yılki acıdan, bu yılki ise sevinçtendi...