Yağmurlu günler...

A -
A +

Ne vakit; yağmur çiselese, camlardan damla damla akıp süzülse, kaldırım taşlarını ıslatsa, kaybettiği o eski günler düşer aklına... Ne vakit; parklardaki kestane ağaçlarının yaprakları kızıl bir renge dönüşse, hüzün bir kurşun gibi gelir çöker yüreğine... Ne vakit; rüzgar o soğuk dağların ıslığını çalmaya başlasa en deli gecede, o deli kızla birlikte delice türküsünü kentlerin kulağına fısıldasa, terkedip de geldiği o topraklara bir kuş misali gülerek gider, ağlayarak dönerdi yeniden bu kente... O'nu böylesine deli eden işte bu mevsimdi... Hüznün başka bir adı sonbahar değil miydi?... * Ne vakit; gecenin yarısında fırtına çıksa, yüreğinin kapıları tokmaklanıp durulsa, küçük avuçlarıyla yerlere düşen gazel yapraklarını gün boyunca örgülü sepetlere taşıdığı anları hatırlardı... Ne vakit; ayrılıklar ufukta görünse, kaçışlara şahit olsa gözleri, başını alıp uzaklara gitmek isterdi... * Bugün; Arefe'ydi... Bayramın müjdecisiydi... Telaş, bugünün bir başka adıydı... Alışverişti... Sevinçti... Hayaldi... Kavuşmaktı... Dolaşmaktı... Barışmaktı... Birleşebilmekti... Ve en önemlisi af etmek, edilmek ve edebilmekti... Marifet; suyun öte yakasında kalan ucuz oyunlarla bir yiğidi yere düşürmek miydi? Bugün; arefeydi, bayramın bir gün öncesi yani... Ve yarın bayramdı... Aklı ise hala çocukluğunun o yağmurlu günlerindeydi, herkes gibi...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.