Başkasının'sevaplarına' ahlanarak kendi haline ağlamak yerine, başkalarının 'günahlarını' dillendirmenin 'gelenekselleştirildiğine' şahit oldukça, hayretler içerisinde kalıyorum. Kendi günahlarına 'gözyaşı' dökmeyi akıl etmeyenler başkalarının günahını sürekli ifşa ederek aslında kendilerini, 'günahsız' ilan etmiş olmuyor mu? Kendilerini 'kutsallaştırdıklarının' farkına varamıyor muydu? * Medya; sabahtan akşama kadar rezalet, günah ve suçları sayfalarına ya da ekranlara taşırken kendini daima bu günahların ve suçların dışında tutmayı başarıyor... Oysa dünyanın hiçbir yerinde medya, masumlardan, suçsuzlardan ve günahsızlardan ibaret kutsal kaleler değil! Dedikodu, komplo teorileri, sahte kahramanların öyküleri ile yatıp kalkan nesiller yetiştiriliyor... Suçlu insanların adalete olan ceza borcunun herkes usulsüzce tahsilatçısı kesiliyor, insanların dertlerine çözüm olabilmek, başarılı insanları ödüllendirmek fikri gündeme gelince de hemen herkes sırtını dönüp yoluna gidiyor... * Dost diyordu ki: "Geceleyin yatarken, yarına çıkamayacağım düşüncesi içimi kaplayınca sabaha kadar yatakta dönüp durmaktayım, günahlarımı hatırlamaktayım. Ağlamaktayım...Yalvarmaktayım... Vicdanım sızlamakta... İçim bir ocak gibi yanmakta...Bakıyordum ki sabah olmak üzere... Gün başlıyordu ve evden çıkınca dışarıdaki yalanlara teslimiyetim bir daha başlıyordu..." Medya; insanları yalanlara değil, doğrulara teslim etme fikrini hakim kılmadıkça, daha çok suçlu, günahkâr ve rezalet yazarız...