Geçen Cuma akşamı vefat eden Allah dostu rahmetli Mazhar Amcadan dinlerdik, Irak'ın kuzeyini... Ve Saddam Hüseyin'i... Barzani'yi... Ve Talabani'yi... Rahatsızlığına rağmen daima gülüyordu... Âdeta bir çınar gibi dimdik ayakta duruyordu... Mazhar Amca bir yandan ailece uğradıkları zulmü anlatıyor, diğer yandan ise yeşile çalan gözlerinden akan yaş damla damla yanaklarına süzülüyordu... Ve yüreği hasretle doluyordu... Dalınca, uzaklara gidiyordu... * Bazen, kış akşamlarında Fuat Bol ağabey ile evine uğruyorduk... Dizleri dibine oturmak istiyorduk ama bırakmıyordu, yanına oturtuyordu. Irak'ın kuzeyindeki evlerinin, topraklarının ellerinden nasıl alındığını anlatıyordu... Bir zulmün hikâyesinin tarihe geçmesini diliyordu... Türkiye'ye hangi zorluklar sonrasında nasıl geldiklerini, Türk vatandaşlığına geçmek için Ecevit, Demirel ve Erbakan'ın kapısını nasıl aşındırdıklarını anlatıyordu... Red edilirmiş vatandaşlıkları... Bu reddiye hikâyesinin tarihe geçmesini arzuluyordu... * Ailesinden birçok kişiyi Saddam'ın nasıl idam ettirdiğini anlatınca, anlayamıyorduk, bu tezatı... Bağdat'a her gittiğimde S.Abdülkadir Geylani Hazretlerinin kabrine uğradığımı, türbenin içerisinde Saddam'ın namaz kılan fotoğraflarını gördüğümü söyledim... Ve ardından; "Bir yandan türbesini ziyaret ediyor, diğer yandan torunlarını gizlice idam ediyordu! Nasıl oluyordu? " diye sorunca, Mazhar Amca gülerdi ve; "Evlat, siyaset, işte böyle bir şeydir!" diyordu... Saddam gizlice idam ederdi. Lakin, kendi idamını ise bütün dünya izledi... Bu duruş bozukluğunun getirdiği hırsın, gözü dönmüşlüğün, taht kavgasının, iktidar ve üç günlük dünya uğruna yapılan zulmün başka bir tarifi yoktu... Adı vardı ama... Çok yüzlü olabilme sanatına "Siyaset" deniliyordu... Tek yüzü de yoktu... Olan da başaramıyordu... Siyaset; acıma duygusunu insanın yüreğinden alıp götürüyor, yerine hırs ve merhametsizliği bırakıyordu... Siyaset; işte böyle bir şeydi... * Diyar-ı Bağdat gibi yeşile çalan gözlerini alıp götürdü... Bazan dalar giderdi uzaklara ve sonra; "Kararıyor artık güneş yeşil gözlerimde, gece oluyor sanki..." derdi... İnsanların gözü güneş gibidir... Kapatınca gece, açınca gündüzdür... Dünyanın ne yalan olduğunu hiçbir şey anlatmasa bile, gözler anlatır, hem de bir günde sayısız defa... Yeşile çalan gözleriyle Mazhar Amca, güle güle yeşil bir âleme doğru gitti... "Kalanlar düşünsün!" der gibi...