İddialar ciddi...
Milyonlarca Türkiyelinin tehdit ve şantaj amacıyla yasa dışı yöntemlerle dinlenmesi söz konusu...
Bazı meşhur otellerin duşlarına konulan kameralarla, kimi
siyasetçilerin eşlerinin mahrem görüntülerinin kaydedildiği konuşuluyor...
Çözüm Süreci'ne yönelik provokasyonlardan çekiniliyor...
İşçileri, emekçileri, orta sınıfı yoksullaştıracak "ekonomik suikast planları" tartışılıyor...
Türkiye'ye katma değer sağlayacak dev yatırım projelerini sekteye uğratma planları ortaya çıkartılıyor...
Güvenlik
ve yargı bürokrasisinde otonom hareket eden paralel yapılanmadan
korkuluyor. Jandarmaya, yardım TIR'larına refakat eden MİT'çilere silah
çektiriliyor... Gazeteciler, yazarlar "dava kıskacına alınmakla" tehdit
ediliyor...
Devletin en tepesindeki isimlerin
kriptolu telefonları, en stratejik toplantıları gizlice dinleniyor. Ele
geçirilen sırların Suriye'ye mi, İsrail'e mi yoksa diplomatik gerginlik
yaşadığımız başka bir ülkeye mi sızdırıldığı tartışılıyor. Ulusal
güvenlikle ilgili bilgiler gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanıyor...
Tüm bu somut gelişmelerin muhatapları ise, sanki yukarıdakiler söz
konusu bile değilmiş gibi, eleştirileri kendilerini daha meşru
gördükleri bir alanda savuşturmaya çalışıyorlar.
En revaçtaki girizgâhları ise "hizmet aşkıyla yanıp tutuşan ve maddi
imkânları önemsemeyen gönüllülerle dünyanın dört bir yanına okul açan bu
camia..."
Evet, kendileriyle tartışırken bu
absürt savunmaları karşısında "kamera nerde el sallamak istiyorum"dan
fazlasını söylemek komik olur. Ne var ki bu akla ziyan savunmayı artık
kendilerini "tanıyanlara" karşı yapmıyorlar. Hedefleri, isyan etmelerine
ramak kalmış tabanları.
İşte sırf bu yüzden eziyete katlanıp
usanmadan anlatmak gerekiyor. Zira sosyal medyadan mesaj atan, e-posta
gönderen pek çok Cemaat destekçisinin ruh hâlinden anlaşıldığı üzere,
tabanın algısı düzenli olarak manipüle ediliyor.
İyi
niyetlerle bu yapıya maddi manevi destek sunan insanlar, sanki ortaya
çıkan bunca somut skandal mevzu değilmiş gibi, "okul açan hizmetten"
bahsediyor. Tekrar tekrar anlattıkları fedakârlık hikâyeleriyle,
kriminal alanda cereyan eden bu tartışmayı anlamaya çalışıyorlar.
Haklısınız, bu "oysa okul açmıştık" savunması, cinnet geçirip
müşterilerine saldıran bir kasabın mahkemede, ödediği vergilerle kendini
aklamaya çalışmasına benziyor.
Kaldı ki illa
"okullarımız da okullarımız" diyorsanız da, emin olun orası da pek öyle
sandığınız gibi pirüpak değil. Zira yıllarca Cemaat'te, üstelik bizzat
Fethullah Gülen'in en yakınında bulunmuş isimlerin anlattıkları yabana
atılacak cinsten değil.
En iyi okullarda
eğitim aldıktan sonra, üç otuz paraya fedakârca dünyanın ücra köşesine
giden inanmış insanların çalıştığı bu okulların, "hizmet standardı"
üzerine de konuşulmalı mesela. Yakın zamana kadar Cemaat'in en üst
katlarında bulunmuş bir ismin tabiriyle âdeta "paralel devletler
topluluğu" için çalışan bu okulların network'u biraz deşilmeli.
Ama dedik ya, ona gelene kadar...