Geçen cumartesi bilgisayarımı açar açmaz, okurlarımızın Türkiye'nin manşetini ekledikleri mesajları ve twitleriyle karşılaştım. Bizim gazetenin Genelkurmay Başkanı Özel'in "iki nokta" ile manşetine taşıdığı sözlerini soruyorlardı:
"Şimdi ne diyeceksiniz bakalım?"
Akıl sağlığımı korumak için hiç olmazsa hafta sonları siyaset detoksu yaptığımdan toplu cevap bugüne kaldı.
O halde "hadi bakalım" ne diyecekmişim...
Neydi manşetimiz:
"Özel: Askerlerin evine belgeler bırakıldı. Komutanlara da aynı kumpas kuruldu"
Birincisi, gazete adına açıklama yapacak pozisyonda değilim ama bu sözlerin editoryal bir yazıdan alınmış spotlar olmadığını anlayabilecek kadar "okurum." İkincisi, Ergenekon ve Balyoz ile ilgili en üst düzey askerî bürokratın açıklamaları, aynı gün Cumhuriyet ve Milliyet'in de yaptığı gibi, pekâlâ manşet olabilir.
İşin kişisel boyutuna gelince. Mübalağasız her gün bu konuyla ilgili konuşuyorum, yazıyorum. Mesela;
Üstelik şerhlerimi ve eleştirilerimi de ekleyerek yaptığım, dava süreçlerinin genel niteliğine dair yorumlarım yeni de değil.
"Şık'ı, Şener'i, Ersanlı'yı, Zarakolu'nu Ergenekon'a kalkan yaptıran yargının fütursuzluğu kadar sorumlu olacak, merkez medyanın ve çığırtkan ulusolcu kesimlerin tehditlerine boyun eğip isyan günlerinde Viyana mimarisinden bahseden dostlarımızın safına düşmek istemiyorum. Evet, üç dört yazıda bir mutlaka cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin, ama özellikle kimsesiz, beş parasız ve medyada dostları olmayanların (yanan beş mahkûmu hatırlayanınız var mı bu arada) seslerine ses vermeye çabalayan bir gazeteci olarak, herhangi birinin tahliyesine karşı çıkacak değilim... Şener'in ya da başka bir tutuklunun/hükümlünün maruz kaldığı, geçmişten ve günümüzden fazlasıyla aşina olduğumuz aşağılayıcı uygulamalar üzerinden Cumhuriyet tarihinin en önemli demokratikleşme davalarının mahkûm edilmesi projesi mayalanıyor. Demek Şık ve Şener tahliye olunca Ergenekon davası da düşmüş sayılıyormuş." (Dava mı düştü, dağılalım mı, 16.03.2012)
"Melih Pekdemir gibi devrimcilere Ergenekoncu yaftası yapıştırılarak soruşturmalar ciddiyetsizleştirilmeye çalışılıyorsa şimdi de Ahmet Şık gibi, gazetecilik serüveni boyunca demokrasiden yana durmuş bir ismin evinin aranması gibi prosedürler üzerinden tüm sanıklar için masumiyet karineleri çıkartılmaya çalışılıyor." (Ahmet'in şık gazeteciliği, Ergenekon'u pejmürdeleştiremez 04.03.2011/Taraf)
"Artık Ergenekon'un varlığına dair bir kanıt sunma ihtiyacında değiliz. Darbe günlükleri ortada; örgütün arşivleri çarşaf çarşaf yayımlanıyor. Ancak gelinen noktada patolojik bir vaka olan komplo teorisyenlerinin bu temizlik hareketine, demokrasi mücadelesine zarar verdiğini artık görmeliyiz. Bu fırsatı kaçırmayalım, Ergenekon Susurluk olmasın."(22.07.2008/ Birgün)
Durum budur.
Ergenekon ve Balyoz olmasaydı, mesela Gezi'den sonra kimlerin durumdan vazife çıkartarak paşa paşa "göreve geleceğini" tahmin etmekte zorlanmıyorum bile. Davalarla eş zamanlı olarak faili meçhullerin, linçlerin bir anda durduğunu ve artık mahkeme salonlarının basılmadığını da görüyorum. Koruma polislerini emniyete geri gönderen yazarları da dinliyorum vs.
Elbette bu söylediklerim Ergenekon ve Balyoz'u oluşturan davalarda arızalar olmadığı anlamına gelmiyor. "Sanıkların mağduriyetleri yok sayılsın" demem de mümkün değil. Zira darbelere net tavır almamın tam olarak nedeni de bu: Hukuksuzluğa karşı olmak. Zaten söyler misiniz, hangi antimilitarist demokrat duruş bize, darbe yargılamalarının niteliğini etkileyecek yeni ve kayda değer iddiaların, delillerin ortaya çıkması hâlinde "zinhar dikkate alınmasınlar" deme hakkını verebilir?
Aynı durum örneğin, KCK davası için de geçerli. KCK, adam kaçıran, haraç alan, cinayet emirleri veren bir örgüt diye, Kürtçe kursuna giden çocukları örgüt üyeliğinden yargılayan, hükümetin düzenlemesine rağmen ölümcül tutuklu-hükümlülerin tedavisine bile direnen, CHP'nin yararlandığı haktan BDP'lileri yararlandırmayan yargı hakkındaki "kasıt iddialarını" görmezden mi geleceğiz?
Davaların sakatlıklarını, darbelerle hesaplaşma perspektifi zarar görmesin diyen vurgulayanlardan esirgenmeyen eleştirel tavrın, Devlet Bakanlarının bahsettiği, "Pensilvanya'ya danışan cemaat imamları" gibi unsurların bu mücadeleye verdikleri hasar karşısında da konuşturulmasını bekliyorum.
Şimdi ne diyecekler, ona da bakalım, değil mi?