Son dönemlerde televizyonlardaki favori programım yarışmalar. Sinema kanalları ve yeniden başladığımız Lost'tan sıkılınca hemen onlara sarıyorum.
Ama tercihim bilgi yarışmaları değil. Yemekteyiz ya da Survivor türü reality'lere bayılıyorum. Ve takipçilerimin bildiği üzere, kime sorsanız belgesel ve "ajans" izlediğini söyleyenlerin ülkesinde bu marjinalliğimi gizlemeye de çalışmıyorum.
Ekranlarda her gün ciddi ciddi siyaset konuşan bir politika yazarı olarak bu "bayağılığım" epeyce tepki topluyor. Ne zaman izlediğim bu yarışmalarla ilgili bir twit atsam, "size yakıştıramadık" girizgâhıyla başlayan tepkiler üzerime çullanıyor.
Ama ne yaparsam yapayım vazgeçemiyorum. Çünkü ahalinin, kendilerini izlememi yakıştıramadığı reality karakterlerinin pek çok halinin ahalimize yakıştığını düşünüyorum. Sanırım söz konusu programlara müptela olmamızın da seyredilmelerine aşırı tepki vermemizin de nedeni işte bu gerçeklik. Zira kimilerimiz izlerken yarışma karakterlerinin tanıdık hallerinden onlar adına utanarak, yüzü kızararak mazoşist bir haz duyuyor. Tepki duyanlarımız ise, karakterlerin hallerine kendilerinden aşina oldukları için bu vasatı orijinal bulup seyredenleri basit buluyor.
Her halükârda karşı karşıya olduğumuz hal "çıplaklığımız." Zaten reality türü de gücünü bu mantıktan alıyor. Kameralar önünde geçirilen süre bir limiti aşınca, insan gözetlenme hâline karşı yabancılaşma hissetmiyor. Yeni bir gerçeklik boyutuna geçiyor. İşte asıl fena olan da bu. Çünkü biz seyircilerin "üstelik onca kamera önünde" diye şaşırdığımız hâl, reality karakterleri için "doğal!" Olaylar sanki kameralar önünde cereyan etmiyormuş gibi yarışmalarda herkesin birbirini "oynamakla" eleştirmesinin nedeni de bu. Yani üzülerek bildiririm ki "cehennem yine başkaları" değil; izlerken adlarından utandığımız hatta izlenmelerine bile tahammül edemediğimiz o karakterler etiyle, kemiğiyle, ruhuyla bizden başkası değil!
Yüzleşme
"İnsan kendini yalnızca insanda tanır" diyor Goethe. Kuşkusuz hazır cevaplarla tatmin olmayıp var oluşuna butik cevaplar arayanlarımız, bu reality yarışmalardaki gariplikler üzerine kafa yormaya başlamıştır bile. Hangi birini sayalım... 30 saniye öncesinde arkasından nefretini kustuğu ev sahibini, mutfaktan dönünce, dedikodu yaptığı insanlar ve biz izleyiciler sanki yokmuşuz gibi "canımmm" diye karşılamaları mı... yoksa mahremini ve daha da kötü başkalarının sırlarını "içim dışım bir" bahanesiyle ortalığa saçıp bir ödüle değişmeleri mi?
Sizi bilmiyorum ama benim bu realitylerde en çok ilgimi çeken, karakterlerin-karakterlerimizin "sevme hâlleri."
Yarışmalarda ne kadar flört eden çift ya da karı koca varsa birbirlerine karşı daima pençeleri dışarıda. Herkes gergin herkes mutsuz... İnsanın sevdiğine karşı içgüdüsel olarak sergileyeceği şefkatin, yumuşaklığın, gülümsemenin esamisi okunmuyor. Birbiriyle bağırmadan, aşağılamadan, iğnelemeden konuşmayanı çiftten saymıyorlar âdeta.
Mutfakta yemek hazırlayan çiftin dişisi, hayatını zindana çevirdiğini söylediği erkeği bir dirsek darbesiyle savurduktan sonra dış ses arayı yumuşatmak için devreye giriyor: "Hadi bizlere nasıl tanıştığınızı anlatın?" Erkek söz alıyor ve kadının kendisini kandırdığını elbette "gülerek" anlatırken kadın hakaretleriyle kanon yapıyor. Elbette barıştıkları da oluyor. "Gel buraya geri zekâlı..." İltifatları eşliğinde kısa bir es veriliyor...
Aşklarının arifesinde olanlar da farksız. Tüm yakınlaşmalar, daha ziyade yabani hayat belgesellerindeki sahneler tadında.
Ergenliğin erken evrelerinde bir ölçüde anlaşılabilir sayabileceğimiz bu halin normalleşmeye başlaması üzerinde bence kafa yormalıyız. Gazetelerin 3. sayfalarında bizi hayrete düşüren aşk dramlarının, kapısından ayak sürüyerek girilen binlerce hanenin, sokakta birbirine kelepçelenmiş müebbet mahkûmları gibi yürüyen çiftlerin, asık yüzlerin nedeni başka yerde değil.
Öyle ya, diyalog seviyesi bu olan bir ilişkiden başka ne çıkabilir ki? Karşılıklı hakaretin, kabalığın normal sayıldığı bir ortamda, aşkın, heyecanın, ilginin sürdürülebilirliğinin belki de ilk şartı saygı var olabilir mi?
Tavsiyem, sözünü ettiğim reality yarışmalarındaki çiftleri izlerken o meşhur şarkının sözlerini biraz değiştirerek hatırlayın. Aynayı fark edeceksiniz. Aslında kendi kabuğumuzdan ve bencilliğimizden sıyrılamadığımız için "sevemediğimizi" anlayacaksınız. "Beni böyle sevme seveceksen" restinizi gören egonuzun cevabını merak etmiyor değilim; benimki oldukça ilginç de.